KAMU sektörünün ağırlığının büyük olduğu ekonomilerde "planlama" kuruluşları ekonominin en önemli kurumlarındandır.
Serbest piyasa ekonomilerinde ise ekonominin en önemli kurumları para ve rekabet otoriteleridir.
Serbest piyasa ekonomilerinde para otoritesi, ortalama fiyatlarda istikrarı koruyup kollayarak mal ve hizmet fiyatlarının ekonomideki kıt kaynakların göreli durumunu yansıtabilecek bir biçimde oluşmasını sağlarlar. Rekabet otoriteleri de rekabeti engelleyen unsurları ortadan kaldırmaya ve yeni engellerin oluşmamasına çalışırlar. İkisinin de amacı, farklı açılardan ekonomideki kıt kaynakların en verimli bir biçimde kullanılmasını sağlayacak ortamın oluşması ve kollanmasıdır.
REKABET KÜLTÜRÜ
Türkiye iki kurumun da önemini biraz geç fark etti. Rekabet Kurumu 1997 yılında Avrupa Birliği’nin zorlamasıyla kuruldu. Rekabet Kurumu’nun kurulması AB ile yapılan ve 1995 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşmasının bir parçasıydı. Merkez Bankası’nın kamu kesimine kredi vermeyip para politikasını fiyat istikrarını tesis etme ve kollama amacıyla serbestçe oluşturabilmesi 2001 Krizi sonrası uygulamaya kondu. Bunu da IMF’nin zorlamasıyla yaptık.
Merkez Bankasının önemini yetmiş yıl sonra idrak ettik. Rekabet Kurumu’nun önemini galiba çok daha hızlı anladık. Rekabet Kurumu bu yıl kuruluşunun onuncu yılını kutluyor. On yılda önemli bir mesafe aldı. Elbette, gidilecek daha çok yol var.
Rekabet otoritesinin sağlam temeller üzerinde kendinden bekleneni verebilmesi için ilk önce ülkede rekabet kültürünün yaygınlaşması bir önkoşuldur. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, "rekabet" kavramından farklı kesimlerin farklı şeyleri algıladığı ülkelerde rekabet kültürünün yaygınlaşması çok daha fazla önemli olmaktadır.
Rekabet otoritesi hem bir mahkemedir hem de bir düzenleyici kurum. Ekonominin çeşitli sektörlerinde rekabet şartlarının oluşmasına yönelik kararlar alabileceği gibi, rekabet otoritesi, rekabet şartlarının ihlal edildiği iddialarını da karara bağlayan bir kurumdur. Rekabet ihlalleri gördüğünde, sorumlulara ceza keser. Yani, elinde sopası vardır.
Rekabeti ihlal etmek suçsa, mutlaka cezası da olmalıdır. Ama, konunun belki de daha önemli yanı rekabet otoritesinin eli sopalı bir kurum olmaktan çok toplumu eğiten ve yönlendiren bir kuruluş da olması gerektiğidir. Rekabet Kurumu toplumu rekabet konusunda eğitebildiği ve yönlendirebildiği sürece başarısı artacak ve rekabet otoritesi olarak görevini çok daha olumlu bir ortamlarda yapabilecektir.
İKİNCİ ON YIL
Aslında, yalnızca rekabet otoritesi değil, ekonomideki diğer düzenleyici ve denetleyici otoriteler için de durum farklı değildir. Bu kuruluşlar sektörün ağabeyleri durumundadırlar. Düzenleyici ve denetleyici olmaları yanında yönlendirici, eğitici ve işbirlikçi olmak gibi bir sorumlulukları da vardır. Bu kurumlar sektörlerindeki birimlerle işbirliği içinde olarak etkinliklerini artırmalıdırlar.
İlk on yılında Rekabet Kurumu başarılıydı. Biraz korkuyla, ama daha çok aldığı kararların arkasındaki bilimsel ve hukuksal titizlikle ekonomide belli bir saygınlık kazandı. Önümüzdeki on yıllarda Kurum’un önemi toplumda çok daha iyi anlaşılacaktır. Kurum da kendinden bekleneni çok daha iyi bir ortamda gerçekleştirecek olanağı bulacaktır.