Program değil tahmin yapmalıyız

DEVLET Planlama Teşkilatı’nın (DPT) beş yıllık ve yıllık programlar hazırlaması ve programların Meclis onayından geçmesi Anayasal bir zorunluluktur. Ama, bu programlar zaman içinde kendilerinden beklenen işlevi yitirmişlerdir.

Programlar Resmi Gazete’de kalın birer doküman olarak kalmaktadırlar. Geçmişe yönelik veri bankası işlevi görmektedirler.

Devletin ekonomi üzerindeki egemenliğinin giderek azaldığı bir dönemde, plan ve programların işlevlerini yitirmesinin en önemli nedeni siyasetçilerin kendi söyledikleri programlara uymamasından çok, siyasetçilerin arzularıyla ekonomik gerçekler arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır.

Bundan böyle DPT’nin ileriye dönük bir takım makro ekonomik dengeleri ‘program’ olarak değil de, ‘tahmin’ olarak kamuoyuna sunması çok daha faydalı ve inandırıcı olacaktır. Anayasal zorunluluk bütçe ile sınırlanmalıdır.

DIŞ AÇIK ÖNEMLİ OLDU

Siyasetçilerin, gerçekçi olsun ya da olmasın, enflasyon ve ekonomik büyüme hakkında iyimser arzuları vardır. İktidarlar, enflasyonun düşük, büyümenin ise olabildiğince yüksek olmasını arzu ederler. DPT açısından bu arzular ‘hedef’ olarak kabul edilir. Bu hedefler doğrultusunda makro ekonomik dengenin içi doldurulmaya çalışılır. Hedefler gerçekçi olmadığında, rakamlar hem şaşar hem de inandırıcı olmaktan çıkarlar.

Örneğin, 2005 yılı programında yıl sonu enflasyonu yüzde 8, ekonomik büyüme yüzde 5 ve cari işlemler açığı 16 milyar dolar olarak hedeflenmişti. Enflasyon ve büyüme hedefleri tutacak. Ama, bu hedefler 16 milyar dolar değil, 24 milyar dolar civarında cari işlemler açığı verilerek tutturulacak. Yani, cari işlemler açığı hedeflenen doğrultuda gerçekleşseydi, büyük bir olasılıkla, enflasyon daha yüksek, büyüme daha düşük olacaktı. Demek ki, hedefler aslında birbirleriyle o denli tutarlı değilmiş. Bir şeyler şaşmış.

Aynı olguyu 2006 yılı programında da görmek mümkün. 2006 yılında, yıl sonu enflasyonu yüzde 5, ekonomik büyüme yüzde 5 ve cari işlemler açığının bu yılki düzeyinden daha düşük olması hedeflenmektedir. Daha düşük bir cari işlemler açığı ile aynı hızda büyümeyi nasıl gerçekleştireceğiz? Enflasyonu indirmekte zorlanmayacak mıyız?

Elbette bu riskler var. DPT’nin hazırladığı programa göre, bu yıl kamu yatırımları reel olarak yüzde 30’a yakın arttığı halde, gelecek yıl kamu sektörünün yatırımlarında artış değil, azalış olacak. Dengeler ancak bu şekilde tutturuluyor. Buna karşılık, kamu tüketimi ekonomik büyüme hızında artacak. Özel sektörün tüketim artışı yavaşlayacak, yatırımları hızlanacak. Ancak, bu şekilde, Türkiye ekonomisinin yabancı kaynaklara olan ihtiyacı düşebilecek. Artmayan cari işlemler açığı aniden yüksek büyüme ve düşük enflasyon kadar öne çıkan arzulardan biri oldu.

ARZULARI DİZGİNLEMEK

Verilere göre, ekonominin dış kaynak ihtiyacı 2004 yılında milli gelirin yüzde 6’sıyken, 2005 yılında yüzde 7’yi aştı. Program, 2006 yılında dış kaynak ihtiyacını milli gelirin yüzde 7’sinde tutmaya çalışıyor. Eğer enflasyon ve ekonomik büyüme hedefleri tutacaksa, bugünkü eğilimler çerçevesinde, ekonominin dış kaynak ihtiyacını bu düzeylerde tutmanın olasılığı sıfıra çok yakındır.

Özel sektör hem tüketimini hem de yatırım harcamalarını artırmaktadır. Önemli bir şok yaşanmadığı taktirde, bu eğilimin gelecek yıl da devam etmesi beklenmelidir. Geçmişte, kamunun artan net tasarruf açığını kapatmak için milli gelirin yüzde 20’si civarında net tasarruf fazlası veren özel sektör de artık net tasarruf açığı vermeye başlayacaktır. Bunu dengeleyecek ek kamu tasarrufu fazlası yaratmak ise çok olası görünmemektedir.

İnandırıcı program yapmak arzuları dizginlemekten ya da arzuları da gerçekçi oluşturmaktan geçmektedir. Program yerine, ayağı yere basan makro ekonomik tahminler üretmek ekonomik birimlerin beklentilerini şekillendirmek açısından çok daha faydalı olacaktır.

İyi bayramlar dilerim. Bayram nedeniyle, gelecek salı gününe kadar yazılarıma ara veriyorum.
Yazarın Tüm Yazıları