Piyasada para çok

AYNI ekonomik terimler farklı çevrelerce farklı anlamlarda kullanılıyor. Dolayısıyla, kelime aynı olup da farklı şeyler anlatılmaya çalışılınca, kafalar karışıyor.

Örneğin, ‘enflasyon’ kelimesi halk arasında ‘hayat pahalılığı’ olarak anlaşılıyor. Enflasyon düşüyor denildiğinde, hayat ucuzlamadığından, halk aldatıldığını sanıyor. Halbuki, enflasyonun düşmesi ortalama fiyat artışlarının düştüğü anlamına geliyor. Enflasyon ne kadar küçük olursa olsun, pozitif bir rakam olduğu sürece, hayat pahalılaşmaya devam ediyor demektir. Yani, fiyatlar artmaktadır.

Buna benzer bir kavram kargaşası da ‘piyasadaki para’ miktarı konusunda yaşanmaktadır. Esnaf, ‘piyasada para yok’ dediğinde, talep azlığını, alacaklarını arzuladığı hızda tahsil edemediğini, borçlarını zamanında ödeyemediğini anlatmaya çalışır. Halbuki, esnafın ‘piyasada para yok’ dediği durumla iktisatçıların kullandığı ‘piyasadaki para miktarı’ kavramının birbirlerinden ayrı şeylerdir. Para arzının hızla arttığı bir dönemde de esnafın deyimiyle piyasada para olmayabilir.

LİKİDİTE DARLIĞI

İktisatçılar ‘paranın çok
’ olmasını para arzının para talebinden daha büyük olması olarak tanımlarlar. Piyasadaki para miktarı çeşitli nedenlerle talep edilen para miktarından çok olduğunda, fiyatlar artma eğilimine girerler. Böyle bir durumda da, esnaf deyimiyle ‘piyasada para yok’ durumu yaşanabilir. Ama, yaşanması da şart değildir.

Türkiye’de enflasyon yüzde 80’lerdeyken de bazı dönemlerde de esnaf ‘piyasada para yok’ olgusundan şikayetçi olurdu. Enflasyon yüzde 20’nin aşağısına geldiğinde de esnaf açısından bazen piyasada para olur, bazen olmaz.

Enflasyonun tek haneli rakamlara inmesiyle şimdi bambaşka bir olgu yaşanmaktadır. İktisatçı deyimiyle artık para eskisi gibi bol değildir. İlk kez, parasal büyüklükler ekonominin önünde ciddi bir kısıt haline gelmiştir. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerdeki gibi, farklı nedenlerle Merkez Bankası para hacmini büyütmemektedir. Dünkü yazımda bu konuyu işlemiştim.

Ama, piyasada para şimdi de boldur. İktisatçı deyimiyle, piyasa likit haldedir. Yani, bankacılık sistemi Merkez Bankası’ndan borç almadan işlerini çevirmektedir. Hatta, elindeki fazla parayı bankacılık sistemi Merkez Bankası’na borç vermektedir.

2001 yılı Krizi’nden bu yana bu anlamda piyasa likit durumdadır. Geçen şubat ayının birkaç günü dışında Merkez Bankası piyasadan net borçlanıcı konumundadır. Son günlerde de Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemler yoluyla piyasadan çektiği para miktarı 10 milyar YTL civarındadır. Piyasa döviz kurlarını Merkez Bankası’nın hoşlanmadığı düzeylere getirerek YTL’de likit kalma tercihini sürdürmektedir.

Normal şartlarda, Merkez Bankası piyasaya borç veren bir kuruluş olmalıdır. O zaman dahi, mutlaka likidite sıkışıklığı olacak diye bir zorunluluk yoktur. Öyle olsaydı, enflasyon sorunu olmayan bütün Avrupa ekonomilerinde Merkez Bankaları her gün piyasaya borç vermek zorunda olduğu için likidite darlığı yaşanırdı.

LİKİDİTE TANIMI

Likidite konusunda önemli olan sistemin bütünüdür
. Bazen bazı bankalar ek likidite ihtiyacı içine girebilirler. Likiditesi bol olan bankalardan fon kullanırlar. Tüm sistem Merkez Bankası’ndan borçlandığı halde, bazı bankalar hala borç verebilecek likidite fazlasına sahip olabilirler. Kısacası, likidite fazlası ya da sıkışıklığının tanımı faizler üzerine baskı olmadan mali sistemin kendisine ihtiyacı olduğu fonları bulup bulamamasıdır.

Merkez Bankası piyasadan düşen faizlerle borç almak durumunda kaldığı sürece, iktisadi anlamda piyasada para bol demektir.
Yazarın Tüm Yazıları