PETROL fiyatı oldukça fazla yükseldi. Reel olarak 1970’li yıllardaki düzeyine henüz gelmemiş olsa da, petrol fiyatının geldiği noktaya üçüncü bir petrol krizi denebilir.
Petrol ihraç eden ülkeler açısından durum çok iyi. Tümünün cari işlemler fazlası fiyatların geldiği noktada petrol ihracatından geliyor. Döviz rezervleri artıyor. Küresel ölçekteki likidite bolluğuna katkı yapıyor.
Finansman açısından, petrol fiyatlarının geldiği düzey gelişmekte olan piyasaları da rahatlatıyor. Borçlanma olanakları artıyor. Çoğu gelişmekte olan piyasaların üyesi petrol ihraç eden ülkelerde, örneğin Rusya ve Meksika’da, yapısal sorunları olsa da, kısa dönemde olası bir kriz olasılığı neredeyse yok gibi. Türkiye de bu olumlu havadan nasibini aldı, beklenmedik bir gelişme olmadığı taktirde, almaya da devam edecek gibi görünüyor.
ZOR DURUMDAKİLER
Petrol ithal eden ülkelerin tümünün petrol faturası doğal olarak arttı. Petrol ithal eden gelişmekte olan piyasalar zaten büyüme sürecindeydiler. Dolayısıyla, finansman darboğazına da girmedikleri için petrol fiyatlarından en az olumsuz etkilenen grup oldukları söylenebilir. Yani, bu ülkeler petrol krizi karşısında kötünün iyisi durumundalar.
Çok fakir ülkelerle gelişmiş ülkeler için aynı yargıya varmak zor görünüyor. Çok fakir ülkelerin hem ödedikleri petrol faturası arttı hem de artan faturayı ödeyecek finansman olanakları yok. Geçmiş borçlarının silinmesi dahi henüz bir açıklığa kavuşturulamadı. Dolayısıyla, bu ülkelerin sorunlarının çözümü giderek ivedilik kazanıyor.
Gelişmiş Avrupa ekonomileri ve Japonya zaten ekonomik büyüme sorunu yaşıyorlardı. Artan petrol fiyatlarıyla, büyüme umutları iyice karardı. Şimdi, bir de enflasyon riski ile karşı karşıya kaldılar. Göreli olarak sıkı para politikası uygulanan Avrupa’da para politikasının gevşeme olasılığı giderek azalıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde durum biraz daha farklı. Amerika büyüyordu. Enflasyon riskini azaltmak için faizler yükseliyordu. Ama, Amerika’da para politikasının göreli olarak daha hálá gevşek olduğu iddia edilebilir. Çünkü, Avrupa’ya göre, reel faizler Amerika’da hala düşüktür.
Petrol fiyatlarının artması Avrupa ekonomilerinde enflasyona çok daha çabuk yansıdı. Amerika’da ise geçen aya kadar petrol fiyatlarındaki artışın enflasyon üzerine olumsuz etkisi o denli fazla olmamıştı. Geçen ay yüksek çıkan enflasyon rakamları herkesi şaşırttı. Bundan sonra Amerika’da para politikasının daha hızlı sıkılaşması söz konusu olabilir. Dolayısıyla, faizler artmaya devam edecektir. Hatta, faiz artışları hızlanabilecektir.
DAHA ŞANSLILAR
Özetlersek, belli başlı dünya ekonomilerinde ekonomik büyüme umutları giderek kararıyor. Amerika’da büyümenin daha da yavaşlaması söz konusu olabilecektir. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin kafalarını kaldırmaları bir başka bahara kalmıştır. Japonya da debelenip duracak gibi görünmektedir.
Bu şartlarda, belli başlı ekonomilerde ekonomik büyümeye para politikasından bir katkı beklemek çok gerçekçi değildir. Aksine, yükselen faizlerle enflasyonist baskılara karşı mücadele edilirken, ekonomik büyüme daha da olumsuz etkilenebilecektir.
Petrol ihraç eden ülkeler dışında, yaşanan ortamda en iyi durumda olan yine petrol ithal eden gelişmekte olan ülkeler gibi görünmektedir. Onların da petrol faturası artmıştır. Onlarda da büyümenin bir ölçüde yavaşlaması söz konusudur. Onlar da enflasyonist baskılarla mücadele etmek zorundadır. Ama, gelişmekte olan piyasaların bütün bu olumsuzluklarla daha kolay mücadele edebilmeleri için gerekli finansman olanakları da açıktır. Bütün bunlar bu ülkelerin risklerinin azaldığı anlamına gelmemektedir.