GEÇENLERDE Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 75. kuruluş yıldönümü nedeniyle Ankara’da bir resepsiyon verdi. Cumhuriyet’in en eski kurumlarından birinin doğum günü beni heyecanlandırdı.
Heyecanım yalnızca bu kurumun eski bir mensubu olmamdan kaynaklanmadı. Merkez Bankası ulusal egemenliğin en önemli sembollerinden biri olan ulusal paranın sahibidir. Heyecanımın önemli bir bölümü ulusal paramızın önemini ve 75 yılık tarihini hatırlamamdandı.
YOKLARDI
Ulusal paraların değerleri ulusların paralarına gösterdikleri saygı ile çok yakından ilgilidir. Merkez bankalarına olan saygı da ulusal paraya olan saygıdan kaynaklanır. Ulusal paraya sahip çıkması gerekenlerin başında devlet gelir. Ulusal paranın var oluş nedeni zaten devlettir, koruması da en önce ona düşer.
Bu konuda en ileri gelen ülkelerden biri Almanya’dır. 1920’lerde yaşadıkları korkunç enflasyondan sonra Alman ulusal parası ve onun sahibi Bundesbank Almanya’da tabulaşmıştır. Bu kurumun üzerine toz kondurulmaz.
Bundesbank Başkanlığında görev değişimi bir festival niteliğindedir. Yeni Başkan’ın yemin töreni çok görkemlidir. Yemin töreninde devletin en üst katındakiler şahsen temsil edilirler. Çünkü, Bundesbank Almanya’nın sahip olduğu en kutsal kurumlardandır.
Bizde de böyle kurumlar vardır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi kurumların çeşitli toplantılarında devlet en üst düzeyde temsil edilir. Aynı şekilde, Genel Kurmay Başkanlığındaki görev değişimi de görkemlidir. Öyle de olmalıdır.
Devletin en üst düzeyinin, devletin kurumlarına gösterdiği doğal saygı, en azından görünürde, maalesef ulusal paraya kadar uzanmıyor.
Merkez Bankası’nın 75. kuruluş resepsiyonu çok kalabalıktı. Eski ve yeni Merkez Bankası çalışanları ordaydı. Banka’nın eski başkanları gelmişlerdi. Çok az siyasetçi vardı. Bakanlardan bir tek Maliye Bakanı vardı gibi geldi bana. Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri vardı. Bankacılar vardı. İş dünyasının temsilcileri oradaydı. Tarihi Ankara Palas en kalabalık davetlerden birine ev sahipliği yaptı. Bütün o kalabalığın arasında gerçekten orada bulunması gerektiğini düşündüğüm Cumhurbaşkanı ve Başbakan yoktu. Cumhurbaşkanı Genel Sekreterlik düzeyinde temsil edilmişti.
SEMBOLİZM
Devletin en üst düzeyinin bu çeşit toplantılarda kendilerini göstermeleri elbette semboliktir. Ama, çoğu zaman, sembolik duruşlar ulusların çeşitli kavramlara ve değerlere gösterdiği saygıyı yansıtır. Sembolik davranışlar ulusal paranın görmesi gereken saygının kalıcılığı ve ciddiyetini topluma kanıtlayan jestlerdir. Bu jestin yapılmamış olmasına, paramızın tarihine bakınca şaşırmadım, ama üzüldüm.
Devletin en üst düzeylerinin toplantılarına gitmeyi ihmal etmediği bağımsız yargı çok önemlidir. Güçlü bir ordu da çok önemlidir. Ama, ulusal paranın değerini ve itibarını korumakla görevli Merkez Bankası da en az diğerleri kadar önemlidir. Bu kişiler çok meşgul kişilerdir. Ama, resepsiyona uğrayacak beş dakikaları da mı yoktu?
Devlet, en üst düzeyde bu önemi vurgulayacak bir jest yapmayı bilerek ya da bilmeyerek ihmal etti. Merkez Bankası’nın kuruluşunun 100. yılında aynı hatayı yapmayacağını ümit ediyorum.