2001 Krizi’nden sonra, para politikasının dayandığı temel unsurlar dalgalı kur rejimine geçişle radikal bir biçimde değişti. Para politikasının tek amacının enflasyonun düşürülmesine ve fiyat istikrarının korunması olarak tanımlandı. Bu yaklaşım yasa da yapılan değişiklikle bir anlamda güvence altına alındı.
Bu çerçeve de, para politikası değerlendirilirken, enflasyonun düşürülmesi, göz önüne alınması gereken ilk kriter olmak zorundadır. Çünkü, çeşitli devrelerde çeşitli sorunlarımızın çözümü için para politikası işaret edildiğinde, bunun enflasyon üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileriyle beraber değerlendirilmesi zorunludur.
Örneğin, "Merkez Bankası döviz kurlarına müdahale ederek dolar kurunu 1.50’nin altına düşürmemelidir" gibi bir önerinin enflasyon üzerindeki etkileri iyi irdelendikten sonra tartışmaya açılmalıdır. Böyle bir yaklaşımın enflasyon üzerine olumsuz bir etkisi varsa, para politikasına böyle bir görev yüklemek gerçekçi olmamaktadır.
KURLARDA OYNAKLIK
Dalgalı kur rejimine geçip para politikası yeniden şekillendirildiğinde, para otoritesi tarafından iki söylev daha geliştirildi. Birincisi, Merkez Bankası’nın döviz kurlarının düzeyi ile bir alakası olmadığı ve ancak kurlarda oynaklık (volatilite) arttığında döviz piyasasına müdahale edeceğiydi. İkinci söylev, enflasyon hedefi ile çelişmediği ve piyasalar müsait olduğu dönemlerde Merkez Bankası kur düzeyine müdahale etmeksizin döviz rezervlerini artırmak amacında olduğu şeklinde özetlenebilir.
Son dört yıllık deneyimlerden çıkan Merkez Bankası’nın kullandığı "oynaklık" kavramının muğlak olduğudur. Aslında, istatistik biliminde birden fazla tanım yapılabilse de, "oynaklık" kavramı muğlak değildir. Ama, Merkez Bankası "oynaklık" kavramı arkasında aslında döviz kurlarında gelinen yeri beğenmediği için piyasalara müdahale etmektedir. Farklı istatistiksel tanımlar altında yaşanan oynaklıklara Merkez Bankası sessiz kalırken, kurlar çok yükseldiğinde ya da çok düştüğünde, kurlara müdahaleler söz konusu olmuştur. O halde, para politikasının itibarı açısından, Merkez Bankası "oynaklık" olgusunu tanımlamalıdır. Böyle bir tanım verilemiyorsa, amaç fonksiyonunu (ne yapmaya çalıştığını) "oynaklık" terimi kullanmadan piyasalara anlatabilmelidir.
DÖVİZ REZERVLERİ
Döviz rezervi biriktirme amacı bir başka bilinmeyendir. Genellikle, döviz rezervlerinin düzeyi dalgalı olmayan kur rejimlerinde önemlidir. Çünkü, Merkez Bankası’nın beğenmeyebileceği kur düzeylerinde müdahale etmesi gerekecektir. Bu nedenle de, dalgalı olmayan kur rejimlerinde döviz rezervlerinin düzeyi, kısa vadeli borçlar gibi, aniden ekonomiyi terk edebilecek döviz miktarı ile ilişkilendirilir. Döviz çıktığında, Merkez Bankası’nın yeterli rezervleri olup kurların fırlayıp fırlamayacağı olasılığı hesaplanır.
Deneyimler de gösterdi ki, Merkez Bankası kolayca döviz rezervlerini kullanmak istememektedir. Örneğin, 2001 Krizi’nde 25 milyar doların üzerine döviz rezervi vardı. Kullanılmadı. Mayıs-Haziran çalkantılarında dolar kuru 1.30’dan 1.70’e fırladı. On kez düşündükten sonra 3-4 milyar dolar satıldı. Kullanılmayacaksa, neden döviz rezervi biriktiriyoruz? Çünkü, döviz rezervi biriktirmek de maliyetli bir iştir.
IMF’ye olan borçlarımızı ödemek için döviz rezervi biriktirmek istiyorsak, bu iş için yeteri kadar döviz rezervimiz var gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın yurt dışında yerleşiklerden aldığı perakende mevduatlar (16 milyar dolara yakın) bir çırpıda ödenmek isteniyorsa, ki bu çok olumlu olur, bu iş için de döviz rezervi biriktirmek çok fazla gündemde tutulacak bir konu değildir. Merkez Bankası neden daha fazla döviz biriktirmek istediğini kamuoyuna açıklamalıdır.
Dalgalı kur rejimi altında kurlardaki dalgalanmaların döviz rezervlerinin düzeyinin artırılmasıyla azalacağı düşünülüyorsa, biraz fazla iyimser tavır sergileniyor denebilir. Piyasalar döviz rezervlerinin kullanılmasında cimri davranıldığını anladığında rezerv düzeyinin pek bir işlevi kalmamaktadır.