Para politikası yalnız bırakılırsa ekonomik durgunluk derinleşir
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
PARA politikasının "aspirin" olmadığı daha önce vurgulanmıştı. Her derde deva bir para politikası yaklaşımı yoktur. Merkez Bankası faizleri artırdı diye işlerin yolunda gideceğini düşünmek yanlıştır.
Para politikası diğer önlemlerle tamamlanmalıdır. Aksi taktirde, sonuç hüsran olur. Fatura bir kez daha para politikasına çıkar.
"Maliye politikalarında disiplin devam edecektir" açıklaması yeterli değildir. IMF ile 3. ve 4.gözden geçirmelerin tamamlanacak olması olumludur, ama yetersizdir. Türkiye’nin ve ekonomisinin iki çapası Avrupa Birliği ve IMF perspektiflerinden sapmalar olmamalıdır. Siyasi riskler asgariye indirilmelidir.
RİSKLER
Bugünkü ekonomik gündemin en karanlık noktası en geniş anlamda siyasi risklerdir. Siyasi riskler devam ettiği, hatta arttığı sürece piyasalarda bir istikrarı yakalayabilmek mümkün değildir. Yatırımcıların tercihlerindeki radikal değişme olasılıkları "Demokles’in kılıcı" gibi başımızın üzerinde duracaktır.
Piyasalardaki istikrarsızlık enflasyonun artma eğiliminin (enflasyonist baskıların) devam edeceği anlamına gelir. Yani, hem nominal hem de reel faizlerin yükselmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte, Merkez Bankası’nın durumu "aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık" haline gelecektir. Ama, her durumda, Merkez Bankası enflasyonla mücadele etmek durumunda kalacaktır. Bunun anlamı Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına devam etmesi demektir.
Piyasalardaki belirsizliklerin derinleşmesi ve artan enflasyon bir yandan Merkez Bankası politikalarını başarısız kılarken, diğer yandan ekonomik faaliyetler düşecektir.
Bugün için görünen risk zaten yüksek olan ekonomik büyümenin düşmesidir. Ama, para politikasını tamamlayıcı önlemlerin alınmaması durumunda, karşılaşacağımız risk ekonominin küçülmesidir.
SEÇENEKLER
Faiz politikası yoluyla enflasyonla mücadele bir yere kadar yapılabilir ve bu politikanın işlevi sınırlıdır. Dolayısıyla, "parasal önlemler alındı" ya da "bağımsız Merkez Bankası fiyat istikrarının teminatıdır" gibi savlar tek başlarına çok geçerli değildir. Bağımsız Merkez Bankası’nın tek başına yapabileceği enflasyonist baskıları önleme çabasıyla ekonomik durgunluğu derinleştirmek olur.
Son dört yılda ilk kez Türkiye enflasyon ile ekonomik büyüme arasında bir seçime zorlanmaktadır. Uluslararası sermaye hareketlerindeki olumsuz hava bu seçimi zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan, uluslararası şartlar olumlu yönde değişmediği taktirde, önümüzdeki dönemde enflasyonun kontrolü için daha az ekonomik büyüme ile yetinmek bir zorunluluk haline gelmektedir. Ama, piyasaları sakinleştirici ve ileriye dönük beklentileri olumlu hale getirecek para politikası dışı girişimler yapılmadığında, ekonomik büyümeden yapılacak fedakarlığın boyutları artacaktır.
Alternatif, geçmişte çok yaptığımız gibi, "biraz enflasyondan zarar gelmez" yaklaşımını benimsemektir. Böyle bir yaklaşım uygulamaya konulduğunda, ya Merkez Bankası’nın bağımsızlığı rafa kalkacaktır ya da ortalık biraz daha karışacaktır. Aslında, Türkiye’nin fazla bir seçeneği yoktur.