FİYAT istikrarını yaşam tarzlarının bir parçası yapmış ülkelerde Merkez Bankası Başkanı’nın değişmesi her zaman bir risktir. Risk, başarılı bir Başkan’dan sonra yapılacak atamada çok daha fazladır. Çünkü, başarısı bilinenden vazgeçilip bir bilinmeyen söz konusu olmaktadır.
Dikkat edilirse, fiyat istikrarının egemen olduğu ülkelerde Merkez Bankası Başkanları çok sık değişmezler, uzun süre görevde kalırlar. Hükümetler değişir, Başkanlar kalır. Çünkü, Başkan’ı değiştirmek hükümetler için "çalışan bir aleti tamir etmek" gibidir. Bir vesile ile Başbakan’ın da söylediği gibi, çalışan alet tamir edilemeye gelmez.
Amerika’da Alan Greenspan 18 yıla yakın görevde kalmıştır. Cumhuriyetçiler atamışlardır. Demokratlar görevde kalması için ricacı olmuşlardır. Danimarka 26 yılı aşkın görevde kalmış Merkez Bankası Başkanlarını tanır. Almanya’da Merkez Bankası Başkanları hep kendi isteği üzerine görevden ayrılmışlardır. Çünkü, aksi bir tavır hükümetin başka emelleri olduğu gibi bir izlenim verir.
Bu örneklere burun kıvırıp Türkiye’nin şartları başkaymış gibi bir düşünce hiç gerçekçi değildir. Şartlar ülkeden ülkeye değişmez. Fiyat istikrarını bir hayat tarzı olarak kabul etmenin farklı ülkelerde farklı şartları yoktur. O nedenle Merkez Bankası’nın idarecilerini atamak siyasi bir atama değil, teknik bir konudur. Çalışan alet tamir edilmez.
RİSKLER
Bir hükümete en büyük destek fiyat istikrarının sürdürülmesidir. Dolayısıyla, para politikasının inandırıcı ve güven verici bir biçimde yönetilmesi ve yönlendirilmesi hükümetler için çok önemlidir. Bu şekilde, bir hükümet hiçbir şey yapamıyorsa, seçmenlerine "paranızın değerini korudum" diyebilmektedirler. Yani, bir fırsat söz konusudur.
Merkez Bankası’nı tarihinin en düşük itibar düzeyinden alıp lafı dinlenen, söylediği lafın arkasında duran ve enflasyonu yüzde 80’lerden tek haneli rakamlara indirmeyi başarmış bir Merkez Bankası Başkanı ile hükümetin yollarını ayırması bu açıdan ve birçok açıdan fazla anlaşılabilecek bir hareket tarzı değildir.
Türkiye’de hükümet kendi arzusuyla fiyat istikrarını yaşam tarzı olarak kabul etmiş ülkelerde pek örneği görülmemiş bir risk almaktadır. Merkez Bankası Başkanlığı makamına çok değerli, konusunu bilen, hiç kimse tarafından eleştirilemeyecek bir kişi getirilebilir. Yine de, risk, risktir. Bir test dönemi geçirilecektir. Birçok açıdan zaman kaybı olabilecektir.
Risk bununla da bitmemektedir. Hükümet en az iki Başkan Yardımcısı ve yaz aylarına doğru Para Politikası Kurulu (PPK) üyeliğine bir atama yapmak durumdadır. Bunlar da risktir. Sonuçta, Başkan’ın itibarı yanında, en az üç üyesi değişmiş PPK’nın da itibarı kamuoyu önünde önemli olacaktır. Gereksiz yere bilinmeyen yaratılmaktadır.
VEKALET
Bunca risk varken, Merkez Bankası Başkanlığı’nın bilinmeyen bir süre için vekaleten yönetilmesine karar verilmesi büyük bir talihsizliktir. "Vekalet" sorumluluğu olup yetkisi olmayan bir konumdur. Zor ve tartışmalı kararların alınmasına engeldir. Kurumu paralize eden bir olgudur. Atayanlarda borçluluk hissini güçlendiren bir uygulamadır. Merkez Bankası’nın konumu itibariyle böyle bir lüksü yoktur. Kaldı ki, böyle bir uygulama ilk önce vekil konumundaki kişiyi yıpratır.
Bütün bu noktalar hükümetin fiyat istikrarı konusundaki kararlılığını sorgulatan noktalardır. Ekonomik istikrar konusundaki kararlılık verilen beyanatlarla değil, uygulamalarla belli olur. Genelde yurt içindeki ekonomik birimlerce, yurt dışındaki yatırımcılar ve kurumlarca hükümet önümüzdeki dönemde ekonomik istikrar konusundaki kararlılığı açısından çok ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.