İLK ve orta dereceli eğitimde özel okulların sayısı giderek artmaktadır. Bu okullar ucuz değildir. Ucuz olmadıkları için, özel okulların parası olanların çocuklarının gidebildiği ayrıcalıklı okullar olması olasılığı çok fazladır.
Bu okullarda öğrenci kitlesinin yeknesaklık arz etmesi tehlikesi vardır. Bu gelişme ancak özel okulların öğrencilerine mali yardım vermesinin teşviki ile bir ölçüde engellenebilir. Teşvik, devletin özel okulların cebine para koyması olarak alınmamalıdır. Aksine, özel okul idareleri mali yardım programlarında serbest bırakılmalıdır. Kendi bütçeleri içinde mali yardım verebilmelidirler.
BAKANLIĞIN ROLÜ
Yürürlükteki mevzuata göre, özel okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayladığı öğrenci kapasitesinin yüzde 2’si kadar öğrenciye mali yardım vermek zorundadır. Bu miktar çok azdır. Özet olarak, 100 öğrenciden 98’i zengin çocuğu, yalnızca 2’si okul parasını veremeyeceklerin çocuğu olmalıdır denmektedir.
Bu yaklaşımla özel okulların yeknesak olma eğilimi engellenemez. Kaldı ki, Maliye Bakanlığı tarafından özel okullara "potansiyel vergi kaçakçısı olabilir" diye bakılmaktadır. Böyle bir uygulama ancak bu bakış açısıyla haklı görülebilir.
Mali yardım verilecek öğrenciler çeşitli kriterlere göre puanlanmaktadır. Puanlamada ana kriter anne-babanın mali durumudur. Halbuki, özel okulların yeknesaklıktan kurtulması yalnızca mutlak bir gelir kriteri ile değil, çocukların yetiştiği sosyo-ekonomik ortamın yaygınlaştırılmasıyla sağlanabilecektir.
Bazı okullar, sahip oldukları öğrenci kitlesinin kompozisyonuna göre, geliri biraz daha düşük olan bakkal çocuğuna değil, geliri göreli olarak daha yüksek muhasebeci çocuğuna mali yardım vermeyi tercih edebilecektir. Bir başka grup okul da, bakkal çocuğunu değil, geliri daha düşük tiyatro sanatçısının çocuğuna mali yardım vermeyi tercih edebilmelidir. Konuya yalnızca gelir açısından bakmak da yanlıştır.
Okuldaki öğrenci kompozisyonunu yeknesaklıktan en iyi şekilde nasıl kurtarılacağını bilen okulların kendi yönetimleridir. Bakanlık, uygulamayı denetleyip, kriter koyma değil, tavsiye verme makamı olmalıdır.
SERBESTLİK
Özel okullar öğrenci kitlesinin yüzde 10’undan fazlasına mali yardım verdiklerinde, yüzde 10’dan fazlası için verilen mali yardım için tahsil edilmeyen okul ücreti üzerinden katma değer vergisini (KDV) kendi bütçelerinden Maliye Bakanlığı’na yatırmak zorundadırlar. Yani, okullara öğrenci kitlesinin yüzde 10’undan fazlasına mali yardım veremezsiz denilmektedir.
Okul ücretleri üzerinden yüzde 8 KDV ödenmektedir. Son günlerde alınan kararla tekstil ihracatında da KDV yüzde 8’e çekilmiştir. Yani, devlet, insana yapılan yatırımla tekstil ihracatını aynı kefeye koymaktadır. İşin mizah tarafı bir tarafa bırakılırsa, vergi yapısı yoluyla devlet insana yapılan yatırımı desteklemek yerine kösteklemek eğilimine girmektedir. Tahsil edilmeyen okul ücreti üzerinden vergi almaya çalışılmaktadır.
Özel okullar, belli bir asgari düzeyin üzerinde istedikleri kadar öğrenciye mali yardım verebilmelidirler. Örneğin, tüm okulu ücretsiz yapan bir okul sahibi, okulun yüzde 90’ı kadar öğrenciye ait tahsil etmediği okul ücreti üzerinden yüzde 8 KDV ödeyecektir. Eğitim böyle mi teşvik edilir? Çocuklarına özel okula gönderecek mali gücü olmayan ailelere bu şekilde mi fırsat eşitliği sağlanır?
Özel okullar giderek pahalılaşan kurumlar olacaklardır. Çünkü, kaliteli eğitim tüm dünyada pahalılaşmaktadır. Dolayısıyla, özel okulların yeknesak bir öğrenci kitlesine hizmet veren kurumlar olma eğilimi artmaktadır. Bu eğilimin önüne ancak devletin kısıtlayıcı tutumundan vazgeçmesiyle bir ölçüde geçilebilir.