Optimum döviz rezervi düzeyi

ULUSLARARASI sermaye hareketleri hacmindeki baş döndürücü artış gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervlerini daha önce görülmemiş bir biçimde artırdı.

Bizim gibi birçok gelişmekte olan ülkenin parası değerlenirken merkez bankaları yoğun bir biçimde döviz alıp rezervlerini artırıyorlar.

Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları döviz rezervlerini artırmasalar bastıkları para çok daha fazla değerlenecek. Enflasyon riskini artırmadığı sürece merkez bankalarının döviz rezervlerini artırmalarının bu açıdan bir sakıncası yok. Geçekten de, gelişmekte olan bir ülkenin merkez bankası için "yeterli döviz rezervi" diye bir sınır yoktur.

ASYA KRİZİ

Optimum döviz rezervi
kavramı akademik çevrelerde 1960’lı ve 1970’li yıllarda çok tartışıldı. Özellikle, dünya ödemeler sisteminde altın standardı bırakılıp dalgalı kur sistemine geçildiğinde, döviz kurlarında göreli istikrarın sağlanması açısından optimum döviz rezervi kavramı çok ilgi çekti.

O dönemdeki çalışmalar çoğunlukla yeterli döviz rezervi düzeyini ülkenin döviz harcamaları ve döviz kazançlarına bağladılar. Yani, klasik bakış açısıyla, cari işlemler hacmi ile optimum döviz rezervi kavramı oluşturulmaya çalışıldı. Sermaye hareketlerinin hacmi artıp da, aslında döviz kurlarındaki hareketlerin cari işlemler hacminden değil de, sermaye hareketlerinden kaynaklandığı anlaşılınca, optimum rezerv kavramı da büyük ölçüde rafa kalktı. Kısa vadeli borç stoku ile döviz rezervleri düzeyi arasında afaki bir ilişki kurulmaya çalışıldı.

1990’lı yılların ikinci yarısında Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz büyük ölçüde iç dengelerin tetiklediği ödemeler dengesi kriziydi. Yıllarca döviz biriktiren Asya kaplanları bir anda biriktirdikleri döviz miktarının sermaye çıkışını karşılayamadıklarını gördüler. "Yeterli döviz rezervi düzeyi yoktur" kavramı Asya Krizi ile daha iyi anlaşıldı. Bunun üzerine, IMF, geçmişte bizim de faydalandığımız farklı destek biçimleri geliştirdi. Artık, konu, cari işlemler dengesi değil, sermaye dengesinin finansmanı haline geldi.

Asya Krizi öncesi, döviz rezervleri Güney Kore’de 33 milyar dolar, Tayland’da 38 milyar dolar, Endonezya’da 24 milyar dolar ve Malezya’da 27 milyar dolardı. Krizi bu düzeydeki döviz rezervleri önleyemedi. Şimdi, bu ülkelerin bazılarının üç misline varan daha fazla döviz rezervleri var. Yeterli mi? Ekonomideki kırılganlıklar hala konuşuluyor.

Bir kriz çıktığında, büyük bir olasılıkla bu ülkeler için 100 milyar dolar döviz rezervi de yetmeyebilecektir. Çünkü, yabacı sermaye çıktığında, giden dövizlerin kurlar üzerine baskısı gelen dövizin kurlar üzerinde yarattığı baskıdan çok farklı olabilmektedir. Rezervleri döviz kurunun istikrarı için kullanabilme kabiliyeti konunun bir başka boyutudur.

SOSYAL MALİYET

İstikrarlı dönemlerde merkez bankalarının döviz rezervi biriktirmesi hep merak konusu olmaktadır. Döviz rezervi biriktirmek merkez bankalarının yurt dışına borç vermesi anlamına gelir. Çünkü, bilançolarında biriktirdikleri varlık (döviz rezervi) bir başka ülkenin yükümlülüğü (dış ülkelerdeki mevduatlar ya da yabancı devlet bonoları) durumundadır. Yurt içinde herkes kredi ararken, merkez bankaları kendi devletlerine kredi vermezlerken, yurt dışına borç vermeleri çoğu kişiye akıllı bir iş gibi görünmemektedir.

Merkez bankalarının döviz rezervi biriktirmek için harcadığı paralar vatandaşa yol, su ve elektrik olarak gitse çok daha iyi olacakmış gibi bir görüş oluşmaya başlar. Buradan hareketle, "döviz rezervi biriktirmenin sosyal bir maliyeti yok mu?" sorusu sorulabilir.

Bir başka yazıda bu konuya yer vereceğim.
Yazarın Tüm Yazıları