Olumsuz beklentilerle mücadele

EKONOMİK dengeleri etkileyen en önemli unsurlardan biri ileriye dönük beklentilerdir.

Beklentiler olumlu olduğunda, az bir çaba ile başarılı bir performans yakalanabilir. Beklentiler olumsuza döndüğünde ise, başarılı performans için gereken çaba çok fazladır.

Ekonomi politika yapıcıları ve uygulayıcılarının bilinen tepkisi "durumu yakından takip ediyoruz, gerekirse önlemler alınır" biçimindedir. Bu yaklaşımın ekonomik birimleri rahatlatacağı düşünülür. Halbuki, neyin ne zaman gerektiği konusunda hiçbir açıklık yoktur. Bu şekilde ek bir belirsizlik yaratılır.

PARA POLİTİKASI

Türkiye ekonomisinde ileriye dönük beklentiler çok dramatik bir biçimde olumsuza dönmüştür
. Olumsuzluğun dozu giderek artmaktadır. Bu ortamda, "yeni bir şeye gerek yok, piyasalar kendi dengesini kendileri bulur" yaklaşımı kısa dönemde beklentileri daha da olumsuza dönüştürebilir. Daha büyük sorunlar yaratarak bugünkü sorunlar çözülmüş gibi görünür. Beklentiler yönünden ekonomi kırılgandır.

Nisan ayında piyasaları şaşırtan enflasyon rakamlarının üzerine son dönemde yaşanan döviz kuru çalkantılarıyla mayıs ayına yönelik enflasyon beklentileri bozuldu. Geçmişte, yüzde yarımın altında seyreden "açıklanan enflasyon beklentileri" şimdi yüzde bir civarına çıktı.

Açıklanan beklenti ile ekonomik kararların alınmasına baz olan beklenen enflasyon arasında dağlar kadar fark vardır. Yine de, açıklanan beklentiler ileriye dönük olarak ekonomik birimlerin karamsarlaştığını göstermektedir. Bu bir işarettir.

Çeşitli çevrelerden alınan ön bilgiler nisan ayına yönelik olarak dış ticaret açığının 5 milyar dolar civarında gerçekleşebileceği yönündedir. Bu rakamın ima ettiği cari işlemler açığı da 3.5-4 milyar dolar civarında olacaktır. İçinde yaşanan şartlarda, bu boyuttaki cari işlemler açığı ilerideki aylarda açığın finansmanı konusunda tereddütler yaratmaktadır. Son dönemlerde gözlenen iç talep artışı tek başına beklentileri olumsuza döndüren bir etken haline gelmeye başlamıştır. Yani, denge ters dönmüştür.

Bu ortamda birilerinin çıkıp "piyasalar kendiliğinden dengelerini bulur" yaklaşımını bırakıp, "durumun farkındayız, bu nedenle bundan böyle şu şekilde hareket edeceğiz" diyebilmesi gerekmektedir. Merkez Bankası’nın faiz politikası bu çerçevede değerlendirilebilir. Piyasalar, mali ve reel sektörler bir arada, para otoritesinden kendinden emin bir duruş görmek istemektedirler. Faiz politikası böyle bir duruşun bir parçası olabilir, ama bütünü değildir.

"Piyasada faizler zaten artıyor, Merkez Bankası’nın faiz artırmasına gerek yok" yaklaşımı doğru değildir. Merkez Bankası faizleri, bugünkü ortamda, piyasaya sürülen paranın likit olup olmaması ya da enflasyonist olup olmaması konusunda en önemli parametrelerden biridir. Piyasa faizleri ile Merkez Bankası faizleri arasının çok açılması başlı başına enflasyonist gelişmelerden biri olacaktır.

MALİYE POLİTİKALARI

Para politikasından daha çok, iç talep artışlarıyla mücadele maliye politikaları yoluyla olmalıdır. Bu yönde herhangi bir işaret henüz alınmamaktadır. IMF’nin talep ettiği 4 milyar YTL civarındaki bütçe tasarrufu hükümet tarafından bütçe kalemleri arasında yapılacak geçişlerle sağlanıp iç talep etkisi hiç olmayabilecektir.

"Yaşanan belirsizliklerle iç talep zaten kısılacaktır" yargısı doğrudur. Ama, bu yolla azaltılan iç talep artışı aynı zamanda enflasyon artışını da beraberinde getiren bir olgudur. Halbuki, olumsuz beklentilerle yapılacak mücadele beklentileri olumlu yönde değiştirecek bir ekonomik performansın yakalanması yönünde olmak zorundadır.
Yazarın Tüm Yazıları