BRAVO Merkez Bankası’na. Enflasyon konusundaki belirsizliklerin arttığı, hatta enflasyonun elden kaçma olasılığının dahi olduğu bir ortamda kendinden beklenen çıkışı yaptı. Hükümete gönderdiği bir önceki mektuba göre daha derli toplu bir duruş sergiledi.
Enflasyonun yüzde 4’e yaklaşmasının önündeki riskleri sıraladı. Hükümetin atması gereken adımlar konusunda yoruma muhtaç olmayan ipuçları verdi.
2007 yılı bütçesi enflasyonun önümüzdeki bir-bir buçuk yılda yüzde 4’e yaklaşmasına yönelik önemli riskler içermektedir. Hükümetin önündeki seçenekler gayet açıktır: ya harcamalar kısılmalıdır ya da kısılamayan harcamaları karşılayacak gelirler elde edilebilmelidir. Enflasyon hedefine sorunsuz bir biçimde yaklaşılabilmesi açısından vergi artışları yoluyla gelirleri artırmak yerine, harcamaların kısılması tercih edilmelidir.
BİR DERS
Merkez Bankası bu risklere dikkat çekiyor. İç talep büyümesinin kontrolü vurgulanıyor. Enflasyon beklentilerindeki göreli katılığın hedefe ulaşılmasının önünde önemli engellerden biri olduğu söyleniyor. Uluslararası piyasalardaki olası olumsuz gelişmeler bu risklerle birleşince, Merkez Bankası’nın orta vadeli hedefi tutturma kararlılığının bir göstergesi olarak faiz politikasını aktif olarak kullanacağı belirtiliyor.
Bütün bunlar çok iyi, ama hükümeti yeteri kadar enflasyon hedefiyle tutarlı davranması yönünde zorlayıcı değil. Bu yaklaşımıyla Merkez Bankası hala zorlayıcı değil, ricacı konumunda. Halbuki, enflasyon riskleriyle mücadele eden bir merkez bankası böyle dönemlerde zorlayıcı olmak durumundadır.
1970’lerde petrol şoklarının enflasyon üzerindeki baskılarıyla mücadele eden Alman Merkez Bankası (Bundesbank) hükümeti enflasyon hedefiyle tutarlı politikalar izlemeye zorlayan bir tavır takınmıştı. Yüzde 3 hedeflenen enflasyona rağmen hükümetin de desteği ile asgari ücretin yüzde 5’in üzerinde artırılması konuşulduğunda, Bundesbank böyle bir karara faizleri artırarak tepki vereceğini önceden açıklamıştı. Asgari ücret o dönemde yüzde 5’in üzerinde artırıldı, aynı gün de Bundesbank faizleri artırdı. Hükümet dağıldı. Bundesbank fiyat istikrarının yılmaz bir bekçisi olduğu konusunda tarih yazdı. Bu çeşit olaylar merkez bankalarına itibar kazandırıyorlar. Bu deneyimler hükümetleri fiyat istikrarıyla çelişmeyen politikalar uygulamalarına zorluyorlar.
KALICI İTİBAR
Enflasyon görünümünün geldiği nokta dikkate alınırsa, şimdi, bizim Merkez Bankası’nın da önceden açıklanan tepkiler verme zamanıdır. Merkez Bankası bir adım daha atmalıdır. Bütçe uygulaması enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırmayan bir yöne gittiğinde, kriterler koyarak, uygulamaların enflasyon üzerindeki etkilerini görmeyi beklemeden Merkez Bankası harekete geçebilmelidir.
Örneğin, dolaylı vergi artışlarıyla artan bütçe harcamalarını finanse etmeye çalışmak enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir etkendir. 2005 yılında bu görüldü, ama hedefi tehdit etmedi. Benzer bir uygulama 2007 enflasyon görünümünü alt-üst edici nitelikte olabilecektir. O halde, Merkez Bankası açısından kriter, bütçe harcamalarının dolaylı vergileri artırmaya ihtiyaç göstermeyecek bir biçimde kısılmasıdır. Bu yapılamadığında, Merkez Bankası otomatik olarak tepki verebilmelidir. Bu tepkiyi şimdiden açıklamalıdır.
Hükümetleri zorlayıcı tavır alamayan merkez bankaları hükümet politikalarının esiri olmak durumundadırlar. Enkaz yaratıldığında da, altında kalmaktan başka bir seçenekleri kalmamaktadır. O nedenle, Merkez Bankası’nın kalıcı itibarı açısından, ricacı değil, zorlayıcı olmanın zamanı gelmiştir.