TÜRKİYE ekonomisinin üzerinde oturduğu denge beklentilerin idaresini giderek daha fazla önemli hale getiriyor. O kadar ki, içinde yaşanan şartlarda yanlış anlaşılmaya dahi yer yok. Açıklanan siyasi ve ekonomik gündeme sıkı sıkıya bağlı kalmak gerekiyor.
Geçen yıl 44 milyar doların üzerinde yabancı yatırımcı parası çeken Türkiye büyük bir olasılıkla bu yıl da benzer düzeyde yabancı sermaye çekme durumunda. Cari işlemler açığı düşmeye niyetli görünmüyor. Büyük bir olasılıkla, bu yıl geçen yıldan daha büyük bir cari işlemler açığını finanse etmek durumunda kalacağız. Aksi taktirde, bugünkü ekonomik dengeleri muhafaza etmek mümkün olmayabilecektir.
SİYASET
Bu durumda, yabancıların ülkemizi ve ekonomimizi nasıl yorumladıkları önemli oluyor. Yapılacak yorumları dengelerin bozulmamasına yönelik oluşturmak biraz da bizim elimizde.
Yabancılar önümüzdeki dönemde siyasi gelişmeleri merak ediyor:
Erken seçim olacak mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimi sorun yaratır mı?
Seçim atmosferine girildiğinde, ekonomik dengeleri sarsabilecek girişimlerde bulunulur mu?
Seçimlerden sonra siyasi istikrar devam eder mi?
Türkiye ekonomisinin göreli istikrara kavuşmasının arkasındaki Avrupa Birliği ve IMF çapaları seçimlerden önce ya da sonra bir kenara atılır mı?
Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda eski heyecan kalmadı. Yakın bir tarihte bu konuda yine heyecanlanacak mıyız yoksa bu konu belli aralıklarla mı gündeme gelip sonra yeniden rafa kalkacak?
Soruların genelde seçim ve seçim sonrasına yoğunlaşması aslında yabancı yatırımcılar gözünde, ne zaman olursa olsun (erken ya da zamanında), Türkiye kararlarında "seçim" olgusunun artık öne çıktığını gösteriyor. Dolayısıyla, önemli olan, hükümetin ekonomik alanda şimdiye kadar gösterdiği performansın devalılığıdır. "Erken seçim olmayacaktır" yanıtı yeterli olmaktan çıkmıştır.
EKONOMİ
Yabancı yatırımcıların ekonomik alanda da soruları artmaktadır.
IMF’nin hükümet üzerindeki etkisi azalmakta mıdır?
Cari işlemler açığını düşürmeye yönelik herhangi bir politika önlemi düşünülmekte midir? Düşünülmekteyse, bunlar neler olabilir?
Kamu finansmanında sağlanan olumlu gelişmeler ne denli kalıcıdır?
Faiz ve "sosyal güvenlik artı personel harcamaları dışındaki harcamalar" kalemlerinden sağlanan tasarrufların sonuna gelinmesiyle, bütçede iyileşme durup kötüleşme eğilimlerinin artması olasılığı artmakta mıdır?
Merkez Bankası hükümetin siyasi içerikli tercihlerine en az eskiden olduğu kadar kayıtsız mıdır?
Enflasyonda sürprizler devam ettiği taktirde, Merkez Bankası faizleri artırabilecek midir? Merkez Bankası’nın piyasaları ikna gücü bundan böyle sorgulanmalı mıdır?
Bu sorulara yanıtlar farklı kişilerce farklı olabilir. Önemli olan bu soruların soruluyor olmasıdır. Sorulara alınan yanıtlar ne olursa olsun, yabancı yatırımcılar "bekleyelim ve görelim" tutumunu tercih edeceklermiş gibi bir izlenim vermektedirler. Bu yaklaşım Türkiye ekonomisindeki tüm ekonomik birimlere bir uyarı olarak alınmalıdır.