Merkez Bankası’nın itibarı açısından, 2006 yılında hedeflenen enflasyonun gerçekleşmesi diğer birçok makro ekonomik hedefin tutturulmasından çok daha önemli olacaktır.
2001-2005 yılları arasında sağlanan ekonomik başarının dün söz ettiğim ilk iki ayağı 2006 yılında da devam edecektir. 2006-2008 yıllarını kapsayan bütçe hedefleri maliye politikalarında disiplinin devam edeceğini göstermektedir. Hatta, kamu sektöründe mali disiplini bozmadan bazı seçici vergi oranlarının düşürülmesi dahi gündemdedir. İç talep artışı enflasyonu tehdit etmediği bir ortamda bazı vergiler düşürülebilecektir.
2006 yılı ve sonrasında hedefleri tehdit edebilecek en büyük iktisadi etken uluslararası sermaye hareketleri hacminde yaşanabilecek bir daralma olacaktır. Böyle bir daralma Türkiye’nin borçlanma kapasitesini olumsuz etkileyeceğinden, büyüme ve enflasyon konularında olumsuzluklara yol açabilecektir. Ama, Türkiye çok büyük bir hata yapmazsa, şimdilik böyle bir riskin çok düşük olduğunu düşünüyorum.
ENFLASYON
Ortalama enflasyon, daha önce de vurguladığım gibi, son bir buçuk yıldır belli bir katılık göstermektedir. Katılığın arkasında artan petrol fiyatları ve iç talep artışıyla beraber hizmetler sektöründeki fiyat katılıkları yatmaktadır. Söz konusu katılıkların 2006 yılında da devam etmesi durumunda, enflasyonun yıllık bazda yüzde 8’ler civarında salınmasına Merkez Bankası’nın izin vermeyeceği açıktır.
Enflasyondaki katılıkların aşılması durumunda ise, yıllık bazda enflasyonun hedeflenin dahi altında gerçekleşmesi sürpriz olmayacaktır. Bu şartlarda, 2006 yılı sonunda enflasyonu yıllık bazda yüzde 4-7 arasında beklemelidir. Enflasyondaki katılıkların aşılması iç talep büyümesini yavaşlatma yoluyla gerçekleştiğinde, faizlerde alışılan düzeylerde düşüşler beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. Hatta, enflasyondaki katılıkları aşmak için faizlerin bir miktar artması dahi gündeme gelebilecektir. Dolayısıyla, Hazine’nin borçlanma maliyeti ortalama yüzde 11-15 arasında olabilecektir.
2006 yılında iktisadi açıdan geçen yıldan daha farklı gelişmeler beklemek çok gerçekçi değildir. Enflasyonun hedeflenen doğrultuda düşürülmesi için para politikası aktif olarak kullanılacaktır.
Ekonomik büyüme enflasyon hedefini tehdit etmediği sürece geçen yılki düzeyde devam edecektir.
Erken seçim, ekonomide olumlu havayı bozabilirÖNÜMÜZDE iktisadi ve siyasi riskler yok değildir. İktisadi açıdan, Türkiye ekonomisinin dengelerini değiştirebilecek olgu
uluslararası sermaye hareketleri hacminde daralma ve Türkiye’nin de bu daralmadan nasibini alması olacaktır. Planlanan
yapısal reformların uygulamaya konmaması ve buna bağlı olarak
IMF ile ilişkilerin bozulması, olasılığı çok yüksek olmasa da, riskler arasındadır.
Siyasi açıdan olumlu ekonomik ortamı bozabilecek dört risk vardır:
erken seçim,
Avrupa Birliği ile yürüyen müzakerelerde ortaya çıkabilecek olumsuzluklar,
terör ve
komşu ülkelerdeki olumsuz gelişmeler.
Erken seçim, seçimin sonucu hakkında belirsizlikler nedeniyle değil,
kamu finansmanında geçici bozulma olasılığının artması nedeniyle olumsuz ekonomik sonuçlar doğurabilecektir. Olumlu eğilimlerde bazı duraklamalara neden olabilecektir.
AB ilişkilerindeki olumsuzluklar, geçici de olsalar, ileriye dönük beklentileri bozabilecektir. Ekonominin bir süre patinaj yapmasına yol açabilecektir.
Terör ve komşu ülkelerde ortaya çıkabilecek rahatsızlıklar kamu finansmanındaki bozulmaları geçici olmaktan çıkarabilecektir. Yapısal reformların uygulamaya konması açısından hükümetin iştahını kaçırabilecektir. Bütün bunlar ileriye dönük beklentileri olumsuz etkileyeceğinden,
küresel sermaye hareketlerinde bir yavaşlama olmasa dahi, Türkiye’ye gelen sermaye akımlarında bir daralmaya yol açabilecektir.
Cari işlemler açığı riskini iyi yönetelimDaha önce vurgulandığı gibi, yurt dışında bazı ekonomik parametreler değişmektedir.
Hem dolar hem de euro faizleri artış eğilimindedir. Dolayısıyla, kamu ve özel sektörün dış borçlanmaları ve döviz üzerinden yurt içinden borçlanmaları daha pahalı olacaktır. Gelinen noktada, ABD devlet tahvilleri ile gelişen piyasaların borçlanmaları arasındaki faiz farkının (spread) daha fazla kapanması çok olası görünmemektedir.
Cari işlemler açığı bir risk olarak karşımızdadır. Bu riskin çok iyi yönetilmesi birinci önceliktir. Ekonomik büyümeden fedakarlık etmeye yanaşmadığımız sürece
2006 yılında cari işlemler açığının büyümesi şaşırtıcı olmayacaktır. İhracat artsa dahi, son dört yıldır gözlenen ivmesini az da olsa yitirebilecektir. Ekonomik büyümeyi ateşleyen ithalat artışı ise sürecek gibi görünmektedir. Dolayısıyla, turizm gibi görünmeyen kalemlerde artışlar olsa dahi, cari işlemler açığı artarak devam edecektir. Daha kötümser bir senaryoda, cari işlemler açığının
30 milyar dolara yaklaşması söz konusu olabilir.
Dış konjonktür de şimdilik bu açığın finansmanında bir sorun çıkarmayacakmış gibi görünmektedir. Bu şartlarda, ekonomide riskler çok daha fazla artmış olarak 2007 yılına girebiliriz.
Uluslararası sermaye akımları hacminde radikal bir daralma yaşanmadığı taktirde,
döviz kurlarının istikrarlı bir seyir izlemesi beklenmelidir. Sepet bazında ortalama kur değişmesi yıllık ortalama enflasyonun altında kalacaktır. Dolayısıyla,
üretimde verimlilik artışının devamı ekonomik istikrar açısından önemini bu yıl da koruyacaktır.
Büyüme artık istihdam artışı doğurabilirEKONOMİK büyümenin itici gücü 2005 yılında sanayi sektöründen çok hizmetler sektörü olmuştur. Hizmetler sektöründeki fiyatların katılığı da göz önüne alındığında, iç talep artışının yoğunlaştığı sektörün de hizmetler sektörü
olduğu anlaşılmaktadır. Bu eğilimin 2006 yılında da devam etmesi beklenmelidir. Bu beklenti paralelinde, ekonomik büyümeye istihdam daha olumlu tepki verecektir. Bir başka ifadeyle,
2006 yılında ekonomik büyümeye paralel bir istihdam artışı beklemek daha gerçekçi görünmektedir.
Enflasyonun hedeflenen doğrultuda düşmekte olduğu, ekonomik büyümenin devam ettiği ve kamu finansmanında disiplinin elden gitmediği izlenimi verildiği bir ortamda,
Türkiye’nin kredi notu yıl içinde birden fazla kez yükselebilecektir.