2002 seçimlerinden sonra iktidarın ilk icraatlarından biri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) içinden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu (TMSF) çıkarıp ayrı bir kurum haline dönüştürmekti. Yanlıştı.
BDDK bankacılık sektörünün gözetimi ve denetiminden sorumludur. Sektörün sağlıklı bir biçimde aracılık faaliyetlerini sürdürmesi için bankaları denetler, kurallar koyar. Zora giren bankaların yeniden ayakları üzerinde durabilmesi için öneriler geliştirir.Yaptırımlar uygular.
TMSF bir sigorta kurumudur. Tasarruf mevduatlarını belli bir büyüklüğe kadar sigorta eder. Kestiği sigorta poliçesi karşılığında, bankalardan sigorta primi toplar. Toplanan primlerden oluşan fon iflas etmiş bankanın sigorta kapsamındaki mevduatlarını öder. Zora giren bankaların yeniden ayağa kalkmaları için gerekebilecek mali desteği sağlar. Elindeki fon yetmediği taktirde, borçlanır.
Bu iki kurum aynı sektörün sağ ve sol eli gibidir. Aralarında rekabet olamaz. Biri, diğerinin tamamlayıcısıdır. Bu nedenle de, iki farklı gibi görünen işlevin aynı çatı altında toplanması işin gereğidir.
DÜZEYSİZLİK
2001 yılından önce başlayıp krizle beraber derinleşen bankacılıktaki sorunlar birçok bankanın TMSF tarafından sahiplenilmesiyle aşılmaya çalışıldı. Birden bire, diğer sorumlulukları aynı kalmak kaydıyla, TMSF bir varlık şirketine dönüştü. TMSF’nin eline geçen varlıkların idaresi ve satışı ile ilgili ayrı bir kurum kurmak yerine dönemin iktidarı TMSF’yi BDDK’dan ayırmayı tercih etti. Aynı yasa içinde iki farklı kurum oluşturulmuş oldu. Sağ el sol elden ayrıldı.
Bu dönemde TMSF’yi ilgilendirebilecek sorunlu banka ortaya çıkmadığından BDDK ile TMSF arasında sorun yokmuş gibi görüldü. Sorun, TMSF’nin sattığı bir bankaya BDDK onay vermeyince çıktı. BDDK’nın sorumluluğunda olan bir konuda TMSF’nin arzuladığı yönde bir karar çıkmayınca, TMSF, BDDK’yı son derece düzeysiz bir biçimde karalamaya başladı.
Kurumların kararları ve icraatları her zaman kamuoyu önünde tartışmaya da yargı yoluna da açık olmalıdır. Gerektiğinde bu kurumlar kamuoyu önünde uyarılmalıdır. Ama, eleştiriler ve uyarılar düzeyli, bu kurumlara gösterilmesi gereken saygı çerçevesinde, yapıcı olmalıdır."Artık, BDDK’nın her kararı tartışmaya açıktır" ya da kurumun bir yetkilisine "geri zekalı" gibi yakıştırmalarda bulunmak yalnızca eleştirilen kurumu değil, tüm sektörü, eleştiren kişi ve kurumu da aşağılamaktır. Yanlıştır. İki kurum da kamuoyu önünde saygın bir konumda olmalıdır. Mevduatlarımızın selameti açısından böyle olmalıdır.
TOPLUMSAL GÜVEN
Bankacılık sektörü "toplumsal güven" üzerine kurulu nazik bir sektördür. Bankacılık yapmak da, banka alıp satmak da çimento şirketi işletmeciliğine ya da çimento şirketi alıp satmaya benzemez. Bankalarımız, ancak onları denetleyen, düzenleyen ve tasarruf mevduatlarını sigorta eden kurum ya da kurumların itibarlı olduğu sürece itibarlıdırlar. Belli ki, TMSF idarecileri bankacılığı çimentoculukla karıştırıp yaptıkları asıl işin önemini göz ardı etmektedirler.
Bu çeşit davranışların faturası yalnızca bu kurumlara değil, tüm finans sektörüne çıkar. Olan bizim mevduatlara olur. Dolayısıyla, BDDK ve TMSF’nin acilen BDDK bünyesinde yeniden bir araya getirilmesinde sayısız yararlar vardır. Bankacılık ehliyet işidir. Ehil olma yalnızca günlük işlerin yürütülmesi ile sınırlı değildir. İlişkilerimiz, davranışlarımız ve konuşmalarımızla da işimizin ehli olduğumuzu göstermek zorundayız.