Küresel sermaye ve risk yönetimi

KÜRESEL sermaye akımları dün başlamış olup yarın da yok olacak bir oldu değil. Yalnızca bizim gibi ülkeler değil, gelişmiş ülkeler de küresel sermayeyi yönetme ve yarattığı risklerle yaşamayı öğrenmek durumundalar.

Amerika Birleşik Devletleri ekonomisine her ay giren yabancı sermaye akımı 60 milyar dolar civarında. Bu boyutta bir yabancı sermaye akımı gelmese, Amerikan ekonomisi perişan olacak. Ama, giriyor. Bu boyuttaki bir sermaye akımının girişini garantilemek için de, Amerikan ekonomisi gerekli faizi vermeye razı oluyor. Konuyu böyle koyduğunuzda, Türkiye ekonomisiyle paralellikler gözlemek mümkün oluyor.

GÖZLEMLER

1997 yılında yaşanan Asya Krizi ile birlikte küresel sermaye akımlarının idaresinin önemi ortaya çıktı
. Krizden üç önemli sonuç çıkarıldı: küresel sermaye kabul eden ülkeler dalgalı kur rejimini kabul etmeliler; ekonomik istikrara yönelik doğru makro ekonomik politikalar uygulanmalı; ve finans sisteminde gözetim ve denetim güçlendirilip "iyi yönetişim" ilkeleri (corporate governance principles) en üst düzeyde uygulanmalıdır.

Bu alanlarda tüm dünyada önemli ilerlemeler sağlandı. Ama, küresel sermayenin yarattığı risklerin idaresinde beklenen sonuçların elde edildiği iddia edilemez. Riskler artarak devam ediyor. Küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelerden çıkma riski ve çıktığında neden olduğu tahribat olasılığı herkesi korkutuyor.

Şu gözlemleri yapabiliriz:

Dalgalı kur rejimi küresel sermaye hareketlerini disiplin altına sokan bir uygulama olamadı. Aksine, dalgalı kur rejimi döviz piyasasında spekülatif hareketleri artırıp küresel sermayenin getirisini artıran bir unsur oldu. Sermayenin çıkışını kurların fırlaması yoluyla dizginleyeceği düşünüldü. Tam tersine, döviz kurları fırladıkça, küresel sermayenin çıkışı hızlanma eğilimine girdi. Kısacası, dalgalı kur sistemi küresel sermaye için riskten çok, fırsat oldu.

Dalgalı kur rejiminin ekonomik dengesizlikleri serbest piyasa kuralları içinde düzelteceği düşünüldü. Örneğin, yüksek cari işlemler açığının kurlardaki düzeltmeyle önlenebileceği varsayıldı. Olmadı. 1970’lerdeki deneyimlerle öğrenilen kurların belirlenmesindeki öncelikler unutuldu. Kurların aslında mal ve hizmet piyasalarında değil, sermaye piyasalarında belirlendiği gerçeği göz ardı edildi. Değerlenen ulusal parayla yüksek cari işlemler açığının aynı anda yaşanıp dalgalı kurun buna ilaç olamayacağı anlaşıldı. Dalgalı kurun kendisi bir risk haline dönüştü. Bu olguyu son dönemlerde Türkiye, Macaristan ve Güney Afrika yoğunlukla yaşamaktadır.

Küresel sermaye akımlarının artmasının da yardımıyla, tüm dünyadaki makro ekonomik görünüm iyileşti. Kamu açıkları düştü. Enflasyon büyük ölçüde kontrol altına alındı. Ekonomik büyüme yükseldi. Giderek düzelen makro ekonomik görünüm küresel sermaye akımlarını cesaretlendiren bir diğer unsur oldu.

Finans sisteminde gözetim ve denetimin güçlendirilmesi elbette finans sisteminin dayanıklılığını artırdı. Finans sisteminin artan dayanıklılığı küresel sermayeyi çeken bir başka unsur oldu. Küresel sermayenin bazı risklerini azalttı.

KABA ÖNLEMLER

Kısacası, 1997 Asya Krizi’nden sonra küresel sermayenin kendini daha rahat hissedeceği gerekli ortam sağlanmış oldu. Ama, küresel sermayenin çıkışı sırasında ekonomileri darma duman eden etkilerini hafifletici hiçbir şey yapılamadı. Yapılabilir miydi? Bu da, konunun üzerinde düşünülmesi gereken bir tarafıdır. Herkes böyle bir riski kabullendi. Ama, riskin idaresi konusunda fazla bir çaba gösterilmedi.

Çok kaba önlemler çözümmüş gibi görünmeye başladı. Tayland bu kaba önlemleri almayı göze aldı. Şimdi bocalıyor. Unutmayalım ki, bu çeşit kaba önlemler üç-beş yıldır Türkiye’de de ara sıra gündeme gelmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları