BİZİM gibi gelişmekte olan ülkelere gelen küresel sermaye iç ekonomik dengeleri belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu.
Doğal olarak, geleceğe dönük olarak küresel sermayenin oluşturduğu ekonomik dengelerin kalıcılığı riski artıyor. "Küresel sermaye aynı boyutlarda gelmeye devam eder mi?" sorusu herkesin kafasını kurcalıyor.
1997 yılındaki Asya Krizi küresel sermayenin kalıcılığı konusunda hatıralarda olumsuz dersler bıraktı. Doğu ve Güneydoğu Asya ekonomileri mucizeler yaratıyor derken, üç-beş ay içinde bu ekonomiler çok zor durumlara düştüler. Yine böyle bir senaryo yaşanabilir mi? Elbette, yaşanabilir. Ama, bunun olasılığı giderek düşmektedir.
YENİ DÖNEM
1980’li yıllarda gelişmekte olan ülkelerin sermaye hareketlerini serbest bırakmasıyla, daha önce gelişmiş ülkeler arasında yoğun olan küresel sermaye hareketleri gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak da yoğunlaşmaya başladı. 1996 yılında tarihinin en yüksek düzeyine ulaştı. Daha önce yılda 100 milyar doların biraz üzerinde gerçekleşen gelişmekte olan ülkelere giden uluslararası sermaye 1996 yılında 330 milyar dolara ulaştı. Toplamın yüzde 38’i doğrudan yatırımlar (hisse senedi yatırımları dahil) ve geri kalanı çoğunlukla bankaların verdikleri borçlardı. 1997 yılında her şey alt-üst oldu. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri birçok gelişmekte olan ülkenin cari işlemler açığı vermesiydi. Yani, gelen paranın büyük bir bölümü harcamaya dönüşüyordu.
Asya Krizi dengeleri değiştirdi. Özellikle krizden en fazla etkilenen ülkeler cari işlemler fazlası vermeye başladılar. Aynı paralelde, krizde küçümsenmeyecek boyutlarda dayak yiyen uluslararası sermaye gelişmekte olan ülkelere yönelik ilgisini azalttı. Yine de, 2000 yılını gelindiğinde, gelişmekte olan ülkeler 200 milyar dolara yakın küresel sermaye çekebildiler. Bu miktarın yüzde 75’i doğrudan yatırımlarken, geri kalan yüzde 25’in tamamı banka dışı özel kuruluşların (mal üreticisi kuruluşlar) borç vermesiydi.
2001 ve 2002 yıllarında uluslararası sermaye yeniden gelişmekte olan ülkelere soğudu. Ama yine de, gelişmekte olan ülkelere uluslararası sermaye akımları 100-130 milyar dolar arasında kaldı. Bu miktarın yine büyük bir bölümü doğrudan yatırımlar biçimindeydi.
2003 yılıyla beraber gelişmekte olan ülkelerin çektikleri uluslararası sermaye miktarı daha önce görülmemiş boyutlarda artışa geçti. 2006 yılında gelişmekte olan ülkelere giren yabancı kaynaklar 500 milyar doları aştı. Bu miktarın yarısı doğrudan yatırımlar olurken, diğer yarısı borç şeklinde oldu.
NAKİT FAZLASI
Dünyada yatırım yapılabilecek mali kaynaklar giderek artıyor. Artışın iki önemli nedeni var. Birincisi, Amerika hariç, dünya ülkelerinde ekonomik dengeler daha sağlam hale gelmeye başladı. Gelişmekte olan ülkelerde cari işlemler fazlası giderek artıyor. Yani, gelişmekte olan ülkelerde borçlanma ihtiyacı neredeyse yok oldu. Yabancı sermayenin sevdiği bir ortam oluştu.
İkincisi ise, dünyada hammadde fiyatlarının, özellikle petrol fiyatlarının artmasıyla dünyanın belli yörelerinde nakit fazlası daha önce görülmemiş düzeylere geldi. Bu paraların bir yerlerde değerlendirilmesi gerekiyor. Uluslararası siyasi gerginlikler de hesaba katıldığında, gelişmekte olan ülkeler dünyanın nakit fazlasının değerlendirilebileceği en iyi alanlardan biri olarak görülmeye başlandı.