Son beş yıldır dünya ekonomilerinde gözlenen dengeler herkesi şaşırtıyor.
İşler o kadar iyi gitti ki, "bu kadar da iyi olamaz" dedirtecek kadar uzun süreli ve kesintisiz bir büyüme yaşandı. Fiyat istikrarı da bozulmadı. Aksine, bir çok ülkede enflasyon düştü.
"Bu kadar da iyi olamaz" şüphesi tüm ekonomik birimleri daha dikkatli olmaya itiyor. En ufak olumsuz bir gelişme "acaba yolun sonuna mı gelindi?" sorusunu sorduruyor. Dolayısıyla, beklentilerdeki oynaklıklar artıyor.
Beklentilerde oynaklıklar arttıkça, mali piyasalardaki fiyatlar daha oynak hale geliyor. O kadar ki, son bir-iki hafta içinde Amerikan mali piyasaları dahi gelişmekte olan piyasaların mali sektörlerine benzemeye başladı. New York Borsası bir gün yüzde 1.5 düşüyor, ertesi gün yüzde 1 yükseliyor. Amerikan bonosunun faizi bir günde yüzde 5.1’den yüzde 5.35’e yükselebiliyor.
GÖZLEMLER
Yaşanan heyecanın önemli bir kaynağı "bu kadar da iyi olamaz" denen dengelerin nedenlerinin iyi bilinmemesinden kaynaklanıyor. İktisat bilimi duruma henüz teşhis koyabilmiş değil. Teşhis tam olarak konamadığından, bundan sonra olabilecekleri belli bir güven aralığı ile kestirebilmek mümkün olamıyor.
Bazı neden-sonuç ilişkileri elbette biliniyor. Çin ekonomisinin üretip Amerikan ekonomisinin tükettiğini herkes görüyor. Çin ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin önemli ölçüde cari işlemler fazlası verip Amerikan ekonomisinin cari açıklarının finanse edildiği biliniyor. Yüksek hammadde fiyatları nedeniyle elde edilen fazla fonların, özellikle petrol zengini Arap sermayesinin, başta Amerikan ekonomisi olmak üzere diğer ülkelere aktığı da gözleniyor.
Dünyadaki yüzde 1 ek ekonomik büyümenin yüzde 90’ının Amerikan ekonomisinden geldiği hesaplanıyor. Petrol ihraç eden Körfez ülkelerinin dünya piyasalarına akıttığı mali kaynağın 500 milyar doların üzerinde olduğu biliniyor. Gelişmekte olan ülkelere net bazda yılda 550 milyar dolar taze para aktığı hesaplanıyor.
TEORİ EKSİKLİĞİ
Olanları görüp biliyoruz. Ama, olabilecekler hakkındaki görüşlerimiz son derece kısıtlı. Çünkü, olanları inandırıcı bir teoriye oturtamıyoruz. Gelişmelerin kaynaklarını belirleyemiyoruz (identification sorunu).
Küresel ekonomilerde yaşanan likidite bolluğu küresel bazda "tasarruf bolluğu" yüzünden mi, yoksa "para arzı bolluğu" yüzünden mi? Bu sorunun yanıtı çok önemli. Çünkü, bu soruya verilecek yanıta göre, bundan sonra olabilecekler de farklılaşıyor.
Gözlemler ikisini de destekleyecek nitelikte delilleri içeriyor. Çin ve genelde uzak doğu Asya ekonomilerine bakıldığında, ciddi boyutlarda bir "tasarruf fazlası" olduğu görülüyor. Ama, "para bolluğu" da inkar edilemeyecek düzeylerde. Amerikan ekonomisinde standart yöntemlerle ölçülen para arzlarında şaşırtıcı boyutlarda bir artma gözlenmiyor. Ama, 2003 yılı öncesinde dünyanın belli başlı ülkelerinde gevşek para politikalarının uygulamada olduğu da bir gerçek.
Finans mühendisliği yoluyla yaratılan yeni yatırım araçları yoluyla oluşturulan likidite ise dikkat çekici boyutlarda gelişiyor. Bu gelişmeler iktisatçıları para arzının doğru ölçülüp ölçülmediğinden şüphe ettirmeye yönlendiriyor.