Kur artışı ’devalüasyon’ mudur ’paranın değer yitirmesi’ midir
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
DÖVİZ kuru endeksi (1 Amerikan Doları artı 0.77 Euro) Merkez Bankası’nın yayınladığı kurlarla 7 Mayıs günü 2.5959 düzeyindeyken, 15 Mayıs günü 2.8832 düzeyine geldi. Bazı yayın organları 6 iş gününde gerçekleşen bu değer değişmesini "devalüasyon" olarak nitelendirdiler.
Önce, Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı bu nitelendirmeye karşı çıktı. Dalgalı kur rejiminde "devalüasyon" diye bir şey olamayacağını söyledi. Ardından, geçen gün Başbakan kurların artmasına "devalüasyon" demenin cahillik olacağını söyledi. Belli ki, siyasetçilerimiz "devalüasyon" kelimesini sevmiyorlar. Bir duyarlılık söz konusu.
SİYASETÇİ TEPKİSİ
Akademik çevrelerde, döviz kurlarının merkezi bir otorite tarafından belirlendiği kur rejimlerinde (sabit kur rejimi), paranın merkezi bir kararla değer yitirmesi "devalüasyon" (devaluation) olarak nitelendirilir. Tersi de, revalüasyondur (revaluation). Dalgalı kur rejimlerinde ise, paranın zaman içinde piyasa şartları içinde erimesi, "değer yitirmesi" (depreciation) olarak nitelendirilir. Tersi de, değer kazanımıdır (appreciation). Akademik açıdan, Bakan da Başbakan da haklılar.
Türkiye’de siyasetçiler "devalüayon" kelimesine daima duyarlı olmuşlardır. Sabit kur rejimi içinde, 1950’lerden 1980 yılına kadar her devalüasyon kararı yalnızca ekonomik değil, siyasi sonuçlar da doğurmuştur. Bu nedenle olacak ki, Türkiye’de "devalüayon" kelimesini siyasetçiler sevmezler. Bizim gibi ülkelerde, "devalüasyon" kelimesi hükümetlerin başarısızlığını simgeler.
1980’lerin ortalarında döviz kurlarını günlük olarak Merkez Bankası belirlerdi. O dönemde izlenen strateji Amerikan Doları ve Alman Markı’ndan oluşan bir döviz kuru sepetinin tahmin edilen yıllık enflasyonun 5-10 puan üzerinde yıllık bazda değer kaybetmesiydi. Enflasyonun yılda yüzde 50’lerde dolaştığı dönemde, doğal olarak Türk Lirası her gün değer yitirirdi. Ama, Türk Lirası’nın değer yitirmesinin haber değeri kalmamıştı. Bu durumdan rahmetli Turgut Özal çok memnun olurdu. Türkiye’de "devalüasyon" kelimesini gündemden çıkarmış olmakla övünürdü.
Özal’ın bu övüncü kısa sürdü. 1986 yılının mart ayında bir gece Merkez Bankası döviz kurlarını yüzde 6 daha yüksek açıklamak zorunda kaldı. Yayın organları döviz kurunun artmasını "devalüasyon" olarak nitelendirdiler. Özal’ı kızdırdılar.
1990 yılının sonlarında ve 1991 yılının başlarında serbest kur rejimi altında kurların artışı hızlandı. Cumhurbaşkanı Özal kurların hızlı artışına "devalüasyon" denmesine yine kızdı. Bu kelimenin Türkçe sözlükten çıkarılmış olması gerektiğini düşündü.
Aynı şekilde, 1994 yılının önce ocak sonra nisan aylarında döviz kurları fırlayınca da, "devalüasyon" tanımı kullanıldı. Bu kez Çiller kızdı. O dönelerde de dalgalı kur rejiminin bir versiyonu yürürlükteydi.
KAMUOYU TEPKİSİ
Hangi kur rejimi altında olursa olsun, döviz kurları kısa bir süre içinde hatırı sayılır bir sıçrama yaparsa kamuoyu açısından bunun tanımı devalüasyondur. Akademik tanımlamaların ardına sığınarak yaşanan hızlı kur değişmesini göreli olarak daha yumuşak nitelendirmelerle hafife almanın olanağı yoktur. Yurt içinde ya da yurt dışında akademisyenler de böyle bir olayı, olayın vahametini vurgulayabilmek için "devalüasyon" sözcüğü ile nitelendirirler. Zaten, öyle de yaptılar. Bu kişilerin cahil olduklarını sanmıyorum.
Söz konusu kur değişmesi bir yıllık bir sürede olsaydı, akademik açıdan devalüasyon nitelemesi ağır kaçabilirdi. Örneğin, şubat ayı ile nisan ayı arasındaki kur değişmesine (2.5 ile 2.6 arası) devalüasyon olarak tanımlamak abartılı olurdu. Ama, 6 iş gününde bir paranın yüzde 11 değer kaybetmesi, hatta bir günde yüzde 4 değer kaybetmesi (geçen pazartesi günü), kamuoyu açısından devalüasyondan başka bir şey değildir.
Grafikte, döviz kuru hareketinin ne denli keskin olduğu çok daha açık görünmektedir.