SON haftalardaki finans piyasalarındaki çalkantılar ekonomik birimlerin "kriz" anılarını yeniden depreştirdi. En sık sorulan sorulardan biri yeniden "krize mi giriyoruz?" oldu.
Öyle bir geçmişten geliyoruz ki, "kriz" kelimesini dahi doğru kullanamıyoruz. Otuz beş yıl yüksek enflasyon içinde yaşadık. Bunun adına "kriz" demedik. Kriz denince aklımıza ya malların ya da dövizin yokluğu geliyor. Bizlerin kafasında, kriz olması için sonunda da IMF’ye gitmek gerekiyor.
Aksi taktirde, döviz bitmedikçe, mal kıtlıkları yaşanmadıkça, enflasyonun yüzde 50’ye çıkması hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Dolayısıyla, bunun da adına "kriz" denmiyor. Halbuki, Türkiye 1970’lerden beri iktisadi anlamda ciddi bir kriz içinde yaşadı.
KAZANIMLARDAN KAYIP
Piyasalardaki son çalkantılar sinirleri bozdu. Giderek Türkiye ekonomisinin kalıcı bir istikrara doğru yol aldığı düşünülürken, "acaba yanılıyor muyuz?" düşünceleri gündeme geldi. Tüm ekonomik birimler beklentilerini yeniden revize etmek durumunda kaldılar. Beklentiler olumsuza dönüşünce "kriz" kelimesi yeniden gündeme geldi. Çünkü, beklentilerde ne kadar radikal bir değişikliğe gidilmesi gerektiği konuşulmaya başlandı.
Son yaşananlara "kriz" tanımlaması yapmak yanlış olur. Bundan sonra da anladığımız anlamda "kriz" çıkacağını beklemek de aynı şekilde hatalıdır. Yaşadıklarımızın en önemli sonucu enflasyonu indirme hedefinde bir yol kazasına uğramış olmamızdır. Bunun da nedeni, her ne kadar yurt dışından kaynaklanmış olsa da, dalgalı kur sistemi içinde döviz kurlarının aniden yukarı yönde tırmanmasının ekonomi üzerindeki tahribatını küçümsememizden kaynaklanmıştır.
Ekonomik büyümeden ödün vermeden, hatta ekonomik büyümede gaza basarak göreli olarak çok hızlı indirdiğimiz enflasyon yüzde 7-9 aralığında bir katılık göstermişti. Üzerinde yoğunlaşmamız gereken alan bu katılığı yenecek yeni önlemleri devreye sokmaktı. Bu aşamada, döviz kurlarının kısa süre içinde yukarı yönde hareketine seyirci kalarak çok önemli bir kazanım kaybedilmiş oldu. Şimdi, üç-beş adım geriye düşmüş olarak enflasyonu indirme çabalarımıza devam etmek zorundayız.
ŞARTLAR
Ne geldiğimiz nokta ne de normal şartlar altında gelmemiz beklenen nokta "kriz" olarak tanımlanabilir. Enflasyon bir süre yüzde 10 civarında debelenecektir. Enflasyonun daha sonra yeniden yüzde 7’lere mi geri döneceği yoksa yüzde 10’ları aşacağı;
1. Siyasi risklerin azalıp azalmayacağına,
2. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin normalleşip normalleşmeyeceğine,
3. Seçim ekonomisi sarhoşluğuna kapılıp kapılmayacağımıza,
4. İç talep artışını azaltmaya yönelik önlemlerin cesaretle alınıp alınmayacağına,
5. Faiz takıntımızı bırakıp bırakmayacağımıza ve
6. Döviz kuru dalgalanmalarına ne denli seyirci kalacağımıza bağlıdır.
Kısacası, kazanımlardan kayıplar söz konusudur. Asıl hedefe varmada gecikmeler yaşanacaktır. Zaten gözlenen katılıklar biraz daha artmış olacaklardır. Dolayısıyla, yeni bir şevkle enflasyonla mücadeleye devam etme mecburiyeti vardır. Bunları yapamazsak, enflasyon daha da yükselecektir. Ama, toplum olarak bizler yüksek enflasyon ortamına zaten "kriz" demiyoruz. Aksine, kendimizi rahatlamış hissediyoruz!