Her ne kadar piyasalar bu notu o denli dikkate almıyorlarsa da, pratikteki uygulamaların kredi derecelendirme kuruluşları tarafından teyit edilmesi de önemli. Kaldı ki, "yatırım yapılabilir sınıf" düzeyine (BBB) geldiğimizde, bir dizi yeni yatırımcılar için Türkiye piyasası bir seçenek olacaktır. Maliyetler düşecektir. Hacimler artacaktır.
Kredi derecelendirme kuruluşları son yıllarda iyi gelişmelerden çok, gelişmelerin kötü yanını görmeyi tercih etmeye başladılar. Özellikle Amerika’daki konut kredileri faciasından sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının da kimyası bozuldu.
HATA ÇEŞİDİ
Ülkelerin kredi değerliliğini ölçme ile şirketlerin kredi değerliliğini ölçme aynı şeyler değil. Ama, ikisinde de, istatistiksel hata (olasılıklar farklı da olabilse) yapılabilir.
Kredi derecelendirme sürecinde iki türlü hata yapılabilir. Birincisi, kredi derecesi gerçekte yüksek olan bir birime düşük not vermektir. Böyle olduğunda, yatırımcılar düşük nota bakarak daha yüksek getiri bekleyeceklerdir. Dolayısıyla, gerçekte düşük risk içeren bir alanda hak ettiklerinden daha fazla getiri elde edeceklerdir. Bu çeşit hatadan yatırımcılar değil, kredi notu alan birim zarar görür. Bir çok açıdan, bugünkü haliyle Türkiye bu konumdadır.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının yapabileceği bir başka hata cinsi aslında kredi notu düşük olması gereken bir birime yüksek not vermektir. Böyle bir yanlış yapıldığında, yatırımcıların daha fazla getiri elde etmeleri gereken bir yatırımdan hak ettiklerinin altında getiri alde etmeleri söz konusudur. Daha da vahimi, kredi derecelendirmesi yüksek görünüp bir şirketin batması ya da zor duruma düşmesi de söz konusu olabilir. Amerika’daki konut kredileri krizinin bir boyutu da bu çeşit hataların yapılmış olmasıdır.
Kredi derecelendirme şirketleri şimdi çok daha fazla dikkatli olmaya başladılar. Hata yapacaklarsa, birinci cins hata yapmayı tercih etmeye başladılar. Çünkü, onlar açısından, yatırımcıların zarar görmemesi yatırım kabul edenlerin zarar görmesinden çok daha önemlidir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının var oluş nedeni yatırımcılardır.
Bu şartlarda, Türkiye’nin kredi notunun kısa dönemde "yatırım yapılabilir" düzeye gelmesi çok zor görünüyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının elinde yeteri kadar bahane de var. Küresel kriz her an gelişmekte olan ülkelere sıçrayabilir diyerek gelişmekte olan ülkelere yönelik ön yargılar zaten arttı. Cari işlemler açığı çok yüksek diyerek ekonomideki kırılganlıklar döz konusu edilebilir. Ekonomi daralıp cari işlemler açığı düşse, bu kez de ekonomi büyüme ivmesini kaybetti diye not artışı söz konusu olmayacaktır.
BEKLEYECEĞİZ
Bahane boldur. IMF ile ilişkilerin alacağı boyut kredi derecelendirme kuruluşlarının radarında olacaktır. IMF ile çok bağlayıcı olmayan bir program bir başka bahane olacaktır. Sıkı bir program yapılsa, hele bir sonuçlarını ve uygulamaları görelim diyeceklerdir. Hiçbir şey bulamasalar, fiyat istikrarının kalıcı olarak tesisi önünde ciddi riskler var denecektir.
Kısacası, içinde yaşadığımız riskleri bol ortamda, bir kaç yıl içinde Türkiye’nin kredi notunun arzulanan düzeye gelmesi çok zor görünmektedir. Halbuki, genel makro ekonomik görünümü bizim kadar iyi olmayan ülkelerin bazılarının kredi notları bizimkinden yüksektir.
Konuya "hocalar bize taktı" diyerek öğrenci gibi yaklaşamayız. Geçmişte, krizler çıkararak hocaları epey aldattık. Biraz da bunun faturasını ödüyoruz.