TÜRKİYE ekonomisinde son bir aya yakın gözlenen gelişmeleri "yurt dışı" kaynaklı deyip geçemeyiz.
Başımıza gelenlerin ve geleceklerin ihmal edilemeyecek bir bölümü iç dinamiklerden kaynaklanmaktadır.
İyi dönemlerde "yurt dışı" koşullar bir ölçüde bir örtü görevini görüyordu. Yurt dışı piyasalar biraz karıştı. Örtü kalktı. Örtünün altındakiler açığa çıktı. Şimdi, ortalığı temizlemek zorundayız. Temizlerken de biraz toz kalkacak. Buna da hazır olmalıyız.
Bu aşamada bir "kabahatli" aramak yanlıştır. Az ya da çok, genelde hükümet de dahil ekonomi yönetimindeki kuruluşların tümü kabahatlidir. Olumlu gelişmelerin yarattığı bir "körlük" söz konusu olmuştur. Gelişmeler doğru değerlendirilmemiştir. Riskler yeterince erken görülememiştir. Bazı veriler yanlış okunmuştur. En önemlisi, ekonomi yönetimine "dokunmayalım, bozarız" anlayışı hakim olmuştur.
YENİ HEDEF
"Dokunmayalım, bozarız" anlayışı son bir aydır da hüküm sürmüştür. Döviz piyasalarına müdahale etmek yabancı yatırımcıların çıkışlarını ucuz kurdan sağlamak olarak algılanıp işe yaramayacağı düşünülmüştür. Buna karşılık, TMSF’nin çıkıp "4 milyar dolarım var, istediğim zaman satarım" beyanatı döviz kurlarına fren olabilmiştir.
Bu nasıl bir döviz piyasasıdır ki, Merkez Bankası’nın elindeki 60 milyar dolardan korkmuyor, ama TMSF’nin elindeki 4 milyar dolardan korkuyor? Burada bir yanlışlık yok mu?
Gelinen noktada, artık nasıl bir politika uygulanırsa uygulansın, ekonomik beklentiler bir süre bozulmaya devam edecektir. "Hiçbir şey yapmaya gerek yoktur" anlayışı devam ederse, bozulma daha hızlı ve daha derin olabilecektir. Olayları önceden görüp (ya da göremeyip) hareket etmemenin maliyeti olacaktır.
Örneğin, Merkez Bankası’nın faiz artırımı işlerin bozulduğunun tescili olacaktır. Ama, Merkez Bankası bu durumu tescil etse de etmese de durum değişmeyecektir. O halde, Merkez Bankası’nın faizleri artırması, hem de piyasaları şaşırtıcı bir boyutta artırması, bir süre sonra göreli fiyatların ekonomik dengelere yansımasını hem kolaylaştıracaktır hem de hızlandıracaktır.
Bir başka ifadeyle, bozulma yaşanacaktır, ama bozulmanın boyutunu sınırlandırmak ve zamanını kısaltmak bundan sonraki politikaların ilk hedefi olmak zorundadır. Gelişmeleri önden görüp (ya da göremeyip) zamanında önlem almaktan kaçınan bir ekonomi politikası anlayışının başka bir seçeneği kalmamıştır.
SONUÇLAR
Önümüzdeki dönemde ekonominin yeniden rayına oturmasının iki önemli parametresi olacaktır: enflasyonun kontrolü ve döviz kurlarında istikrar. Enflasyonun kontrolü biraz zaman alacaktır, ama döviz kurlarında istikrarı sağlamak ivedilik arz etmektedir. Yalnızca bekleyişler açısından değil, fiyat istikrarı açısından da konunun bu yanı önemlidir.
Ekonomi politikaları bu iki noktaya odaklanmışken, ekonomik büyüme yavaşlayacaktır. Özel kesimin tasarrufları artacak, yatırımları düşecektir. Dış ticaret ve cari işlemler açıklarında daralmalar söz konusu olacaktır.
Bir başka ifadeyle, daha önce ekonomi politikalarının hedefi yapmadığımız olgular şimdi bir sonuç olarak karşımıza çıkacaklardır. Bundan kaçış yoktur. Bütün bu çalkantılar ise bir maliyet olarak üzerimize çökmüştür. Kazanımlarımızın bazıları kaybedilme noktasına gelmiştir.