2001 yılından sonra Türkiye ekonomisinde yaşanan göreli istikrarın en önemli nedenlerinden biri kamu finansmanında görülen disiplindi.
O kadar ki, milli gelirin yüzde 15’ini aşan bütçe açıkları geçen yıl itibariyle Avrupa Birliği kriterleri içine geldi.
Bütçe açığının kontrolü büyük ölçüde faiz dışı harcamaların kısılmasından değil, gelirlerin artırılmasından ve faiz giderlerinin düşmesinden kaynaklandı. Nominal faizlerin düşmesiyle birlikte, faiz harcamalarından küçümsenmeyecek bir tasarruf sağlandı.
Bütçe gelirlerindeki artış dolaylı vergi gelirlerinin artırılmasıyla gerçekleşti. Bu kapsamda, petrol fiyatlarının ve ithalatın artması bütçe gelirleri açısından olumlu oldu.
İLK YARI KAYBEDİLDİ
Bu yıla kadar bütçe açığını makul düzeylere çeken dinamiklerin bundan sonra da devam etmesi söz konusu değil. Yani, yolun sonuna gelindi. Makul düzeylerde bütçe dengesini tutturabilmek için harcamaların kontrolü de şart oldu. Hatta, geçen yıl ortasında yaşanan küresel çalkantı ile artan faizler nedeniyle bütçedeki faiz yükü artmaya başladı.
Yılın ilk yarısına yönelik bütçe verileri çok umut verici değil. Temmuz ayında yapılan genel seçimler dolayısıyla bütçe harcamalarının öne alındığı iddia edilebilse de, yılın ilk yarısına yönelik veriler kamu finansmanında beklenenin üzerinde bir bozulma olduğunu gösteriyor. Harcamaların öne alınması çok gerçekçi bir açıklama olmuyor.
Kamu finansman dengesi şimdi daha da önemli hale geldi. Uluslararası finansman çevreleri şimdiye kadar artan cari işlemler açığına fazla aldırmazken, disiplin içinde götürülen kamu finansmanı Türkiye ekonomisi açısından çok önemli bir artı puandı. Küresel piyasaların karıştığı bir ortamda, yüksek cari işlemler açığı ile beraber giderek bozulan kamu finansman dengesi Türkiye ekonomisine yönelik beklentileri daha da bozabilecek niteliktedir.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı verileriyle, yalnızca merkezi idare bütçesine bakıldığında, geçen yılın ilk yarısında 1.3 milyar YTL fazla veren bütçe bu yıl aynı dönemde 6.6 milyar YTL açık vermiş görünmektedir. Bu dönemde faiz dışı harcamalar yüzde 26 gibi artarken, bütçe gelirlerindeki artış yüzde 13 civarında kalmıştır. Yalnızca personel harcamalarındaki artış yüzde 18’i aşmıştır. Enflasyon hedefinin yüzde 4 olduğu bir ekonomide bütçe kalemlerindeki artışlar korkutucu boyuttadır.
Bu yılın ilk altı aylık bütçe açıklarını bir anlamda olduğundan da düşük gösteren etken özelleştirme ve arsa satışı gibi gelirlerdir. Geçen yılın ilk yarısında 1.4 milyar YTL civarında olan bu çeşit gelirler bu yılın ilk altı ayında 6.9 milyar YTL olmuştur. Özelleştirme gelirlerini dışarıda bırakan yapısal bütçe açığının bu yılın ilk yarısında aslında 13.5 milyar YTL olduğu anlaşılmaktadır.
Devletin borç dinamiğini düzeltmeye yönelik parametrelerden faiz dışı fazla da arzulananın oldukça gerisinde kalmıştır. Geçen yıllarda yılın ilk yarısında tüm yıl için hedeflenen faiz dışı fazlanın yarısından fazlası sağlanırken, bu yıl gerçekleşme/hedef oranı yüzde 32’lerde kalmıştır. Bütün bu gelişmeler yalnızca 2007 bütçe performansını değil, 2008 yılı bütçesini de ipotek altına almaktadır.
BAHANE YARATILMAMALI
Bu rakamlar yılın ikinci yarısında ve 2008 yılında çok sıkı bir bütçe uygulamasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Aksi taktirde, uluslararası piyasalara olumsuz mesajlar gönderme olasılığı fazladır. 2008 yılında IMF ile yapılan programın sona ermesinin getirdiği belirsizlikle, bozulan kamu finansman dengesi Türkiye ekonomisinin ileriye dönük değerlendirilmesini olumsuza çevirebilecektir. Enflasyon hedeflemesi havada kalan bir söyleve dönüşebilecektir.
Uluslararası piyasaların zaten karışık olduğu bir ortamda, yabancı yatırımcılara Türkiye’den çıkmaları için yeni bir neden vermemeye çalışmalıyız.