FARKLIYMIŞ gibi algılanan iktisadi olaylarda, birbirlerinden kopukmuş gibi görünseler de, çoğunlukla birbirleri arasında neden-sonuç ilişkileri vardır. Çoğu zaman, bu olgu kafaları karıştırır. Gerçek dışı çözümlere ulaşılır.
Beğenilen bir olay beğenilmeyen bir başka sonuç doğurabilir. Çözüm, beğenilenin devamı, beğenilmeyenin bir başka yolla yok edilmesi olarak görülür. Halbuki, çoğunlukla böyle bir çözüm yoktur. İktisatçılar buna "bedava yemek yok" derler. Her çözümün bir faturası vardır.
POLİTİKALAR
Tarımda ürün çok olur. Fiyatlar düşmesin diye devlet taban fiyat koyup ürünün alıcısı konumuna geçer. Yüksek fiyatın korunabilmesi için devlet ithalatı bir biçimde önler. Çiftçi memnundur. Ama, faturayı yüksek fiyat yoluyla tüketici, devlet harcamalarını artmasıyla tüm ekonomi öder.
Tarımda ürün az olur. Fiyatlar fırlar. Bu kez, devlet ithalatı açarak fiyatların daha fazla yükselmesini engellemeye çalışır. Tüketici bir ölçüde korunurken, çiftçi zaten düşen ürününü daha da ucuza satmak durunda kalabilir.
Mal ve hizmetlerin fiyatları çok artmazken, hisse senetleri ve gayrimenkul fiyatları artar. Herkes alkış tutar. Borsa’nın daha fazla artması için gaz verilirken, gayrimenkul fiyatlarının artmasıyla böbürlenilir.
Gayrimenkul fiyatlarının artması kiraların artması anlamına gelir. Çünkü, "kira" denilen olgu gayrimenkul yatırımının getirisidir. Aynı faiz düzeyinde, değeri artan gayrimenkulun fiyatı da artacaktır. Öyle de olur. Bu kez, ev sahipleri "kan emici" olarak nitelendirilir. Halbuki, gözlenen çok basit bir iktisadi olgudur.
Çalışanların haklarını koruma adına işverenin çalışanları işten çıkarmaları yasal yollarla pahalılaştırılır ve zorlaştırılır. İşveren bu olguya aynı işi daha az çalışanla yapmaya çalışarak cevap verir.
Ürerim artsa dahi, iş verenler daha düşük istihdamla üretim yapmaya çalışır. Bunu kolaylaştırmak için iş gücünden tasarrufu sağlayan yatırımlara öncelik verir. İşsizlik artar. Her hangi bir nedenle işini kaybedenlerin bir başka iş bulmaları daha da zorlaşır. Çalışanları koruyalım derken, çalışanlara da, iş arayanlara da çok büyük haksızlıklar yapılmış olur.
DEĞİŞİM
Ekonomide doğru dürüst kayıt içindeki tek sektör olan finans kesiminde aracılık maliyetleri vergi gelirlerini azamiye çıkarmak için yüksek tutulur. Finans sistemi yasal yollarla kendini kayıt dışına atar. İşlemlerin önemli bir bölümünü yurt dışından yapmaya başlar. Yani, finans sistemi Türkiye’yi terk eder. Devlet bu yolla aslında vergi matrahı kaybeder. Ama, idarecilerimizi bu yıldırmaz.
"İstanbul’u dünyanın önemli finans merkezi yapacağız" diye yola çıkılır. Türk finans kurumlarının terk etmeye çalıştığı şehre yabancı finans kurumlarının gelip küresel düzeydeki işlemlerini yapacağı nasıl düşünülebilir ki?
Ama, şehri terk etmeye çalışan finans kurumlarımız dahi "İstanbul’u dünyanın sayılı finans merkezi yapma" projesine can-ı gönülden destek veririler. Merkez Bankası’nın İdare Merkezi’nin yetmiş beş yıl sonra Ankara’dan İstanbul’a taşınması bu projenin önemli bir başlangıcı sayılır!
Çoğu zaman kafalarımız karışık. Karışık olmadığında, karşımızdaki aptal zannetmek gibi çok kötü bir huyumuz var. Türkiye ekonomisi küresel ekonomiyle bütünleştikçe, bütün bunlar mecburen değişecektir.