’PARA’ denen olgu insanlığın üzerinde en yoğun kafa yorduğu kavramlardan biridir. Para üzerine çeşitli güzel sözler söylenmiştir. Kimileri "para" kavramını refahla bir görmüşler. Kimileri de "para" ile "ahlak" arasında ilişki bulmaya çalışmışlar.
İktisatçılar açısından, para, bir değişim aracı, bir servet saklama aracı ve bir muhasebe birimidir. Her mal ve hizmet gibi, paranın da zaman içinde değişebilen talebi vardır. Paranın da piyasadaki arzını değiştirebilen üreticisi vardır.
Asırlar boyunca, insanlık "para idaresi" üzerine yoğun kafa yordu. Önceleri, kavimlerin, şehir devletlerinin, ulusların yöneticileri para üretimine soyundu. Paraya itibar kazandırmak için para kıymetli madenlerden yapıldı.
Daha sonra kağıt paraya (banknot) geçildi. Ama, kağıt paranın arkasına bir varlık kondu. Adına "altın standardı" denilen sistem kağıt paranın altın karşılığında çıkarılması ilkesine dayandı. Paranın üreticisi, şah, padişah, kral ya da onların hazineleri olmaktan çıkarılıp ayrı bir kurum meydana getirildi.
İTİBARIN KAYNAĞI
Bu evrimin arkasında hep paraya itibar kazandırma güdüsü vardı. Çünkü, zaman içinde öğrenildi ki, ekonomik birimler tarafından itibarlı görülmeyen ama adına "para" denilen nesne değişim aracı da, servet saklama aracı da, muhasebe birimi de olamayabiliyor.
1970’li yılların başından itibaren, dünya ekonomileri insanların değer verdiği bir varlık tarafından desteklenmeyen para sistemine geçti. Paranın arkasında altın gibi kıymetli bir maden yoktu. Dolayısıyla, üretimine kısıt getirebilecek doğal bir mekanizma da ortadan kalmıştı. Bundan böyle, paranın değeri, arkasındaki varlıktan değil, kendi itibarından kaynaklanmaya başladı. İtibarı oluşturmanın yolu olarak da siyasetten bağımsız para otoritelerinin oluşturulması gereği ortaya çıktı. Para üretiminin aç-kapa düğmesi siyasetin dışına çıkarılmaya çalışıldı.
Paranın değerine birbirinden çok da bağımsız olmayan iki açıdan bakabiliriz: paranın iç ve dış değeri. Paranın iç değeri, paranın mal ve hizmetler karşısındaki değeridir. Mal ve hizmetlerin zaman içinde sürekli olarak fiyatlarının artması paranın iç değerinin düşmesi anlamına gelir. Paranın dış değeri ise diğer paralar karşısındaki değeridir. Bir başka ülkenin parasını alabilmek için daha fazla kendi paranızı vermek zorunda kalıyorsanız, paranızın dış değeri düşüyor demektir.
Arkasında hiç bir değer ifade etmeyen bir paranın iç ve dış değerinin oluşması ve itibarı o paranın üreticisinin itibarı ile çok yakından ilgilidir. Ürettiği paranın değerini korumaya azimli bir para üreticisi paranın itibarının en önemli kaynaklarından biridir. Dolayısıyla, itibarı olmayan para otoritesinin parasının da itibarı olamaz. Onun da arkasında, para basma yetkisini veren devletin kendi itibarı önemlidir. İtibarı olmayan paranın değerini korumak da olanaksızlaşır. İtibarını yitiren para değerini de yitirir.
VARLIK FİYATLARI ENFLASYONU
İtibar da tek başına yeterli değildir. Madem ki, paranın arkasında değer ifade eden bir varlık yoktur. O halde, paranın getirisi diğer varlıkların getirileriyle üç aşağı, beş yukarı paralel olmalıdır. Faizi diğer varlıkların getirileriyle uyumlu olmayan para da değer yitirmeye mahkumdur.
Avrupa’da ve Amerika’da yıllarca uygulamada olan negatif reel faiz son dönemde paralar üzerindeki en büyük darbeyi yapmışlardır. Yatırımcılar sağlam diye düşünülen, ama negatif reel getirisi olan paralardan çıkıp diğer varlıklara ve gelişmiş ülke piyasalarına hücum ettiler. Varlık fiyatları arttı. Paraların varlıklar karşısındaki değeri düştü. Şimdi, sıra paranın iç değerindeki düşmeye (enflasyon) geldi. Bu olasılık dünya ekonomilerini tehdit etmeye başladı.