EKONOMİ alanında her zaman şikayet edilecek bir konu bulunabilir. Son yıllarda gerçekleşen ekonomik büyümenin istihdam yaratmaması da bu konulardan biridir.
2002 yılından 2006 yılına kadar reel olarak (1987 fiyatlarıyla) gayri safi milli hasıla (gsmh) yüzde 32.7, gayri safi yurtiçi hasıla (gsyih) ise yüzde 31.4 büyüdü. Bir başka ifadeyle, bu dönemde yıllık ortalama olarak gsmh yüzde 7.3, gsyih ise 7.1 büyüdü. Bu performans kesintisiz olarak 1970’lerden bu yana yakalanan un uzun ve en yüksek büyüme sürecini oluşturdu. Resmi istatistiklere göre, bu dönemde işsizlik oranı fazla bir düşüş olmadı.
EMEK VERİMLİLİĞİ
Bunca büyümeye rağmen, istihdam aynı paralelde artmadı. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre, toplam ortalama istihdam 2002 yılında 21.4 milyon kişiyken, 2006 yılında 22.3 milyon kişi oldu. Yani, istihdam ancak yüzde 4.6 artarken, Türkiye ekonomisine aynı dönemde reel olarak 1/3 büyüklüğünde yeni bir ekonomik büyüklük eklenmiş oldu.
Daha ayrıntıya girildiğinde, aslında erkek nüfusun istihdamı bu dönemde yüzde 8.5 artarken, kadın nüfusun istihdamı yüzde 5.1 düştüğü görülüyor. Bu rakamlarla ekonomik büyümenin, son dört yılda yalnızca "istihdam dostu" olmaktan uzak olduğu değil, aynı zamanda, "kadın istihdamı düşmanı" olduğu ortaya çıkıyor.
Bu dönem içinde çalışabilir yaştaki erkek nüfusu yüzde 7.4, kadın nüfusu ise yüzde 7.6. artmış. İşsizlik ise çok büyük sıçramalar yapmamış görünüyor. Çünkü, istihdam edilemeyen nüfusun önemli bir bölümünün iş gücü piyasasından çekildiği düşünülüyor. Bu bulgunun ne denli gerçeği yansıttığı elbette tartışmaya açıktır.
İstihdam neden artmamış? Yine TUİK verilerine göre, imalat sanayinde saat başına çalışılan kısmı verimlilik endeksi (çalışılan saat başına üretim) 2002-2006 yılları arasında ortalama yüzde 31 artmış görünüyor. Yani, büyümenin tamamı imalat sanayinden gelmiş olsaydı, hiçbir istihdam yaratmadan dahi bugüne dek yakalanan büyüme yakalanabilecekti. İstihdamın görünürdeki düşmanı, aslında büyümenin yapısından çok, artan emek verimliliğidir.
Bu açıdan bakıldığında, bugüne dek sağlanan büyümeyi "istihdam dostu olmayan büyüme" olarak nitelemek verimlilik artışlarını sanki istenmeyen bir olguymuş gibi göstermeye çalışmak anlamına gelmektedir. Bu yanlıştır. Aksine, özellikle imalat sanayinde gözlenen verimlilik artışları ekonominin rekabetçi yapısı açısından son derece önemlidir. O halde, sorunun çözümünü başka yerlerde aramak gerekiyor.
YAPISAL GERÇEKLER
Yapısı icabı, üretiminde verimlilik artışları olsa dahi, emek yoğun sektörler vardır. Bunların başında da tarım ve hizmetler sektörleri gelmektedir. Ekonomik büyümenin daha fazla istihdam yaratması arzu ediliyorsa, hizmetler sektöründeki büyüme önemli olmaktadır.
Son dört yıldaki gelişmeler tarımda istihdamın düştüğü ve diğer sektörlerin tarımın dışladığı emeği içine çekemediğini göstermektedir. 2002-2006 döneminde, tarım sektörü ancak yüzde 8.2 kadar büyürken, sanayi sektörü yüzde 35.2, hizmetler sektörü yüzde 34.7 büyümüştür.
Üretimde verimlilik artışlarını körükleyen en önemli gelişmelerden biri ortalama enflasyonun son dört yılda hızla düşmesi ve buna bağlı olarak döviz kurlarında gözlenen eğilimlerdir. Aslında, ekonomik büyümeyi de ateşleyen en önemli etkenler bunlardır.
Dolayısıyla, bugüne kadar "enflasyon" olgusunu yapısal olarak görme çabasındayken, artık "istihdam" konusunu yapısal bir sorun olarak görmek zorundayız. Bu açıdan, "istihdam dostu büyüme" önümüzdeki dönemde de, dengeleri iyice alt-üst etmezsek, ulaşılması çok zor bir arzu olarak kalacaktır.
Üretim yapısına bakmak yerine, "istihdam dostu maliye politikaları" ile "istihdam dostu iş yasası" üzerinde çalışmamız kısa dönemde çok daha yararlı olacaktır.