IMF’nin en önemli görevlerinden biri üye ülkelerin ekonomilerini gözlemek (surveillance), aksaklıklar konusunda politika önerileri geliştirmek ve tavsiyelerde bulunmaktır.
Ana sözleşmesinin 4. maddesi çerçevesinde, IMF bu görevini üye ülkeleri ziyaret edip yetkililerle görüşmeler yaparak yerine getirir. Bizim gibi ülkelere IMF bu kapsamda her yıl bir kez gelir.
Geçenlerde, IMF ana sözleşmesinin 4. maddesi çerçevesindeki görüşmeler için Türkiye’deydi. Görüşmelerinin sonunda ilk gözlemlerini ve tavsiyelerini (concluding statement) kaleme alarak Türkiye’nin yetkilileriyle paylaştılar.
Ardından, 3-5 sayfalık doküman kamuoyu ile de paylaşıldı. Gördüğüm kadarıyla, küresel dalgalanma "nasıl ve ne zaman biter ya da daha da azar mı" kaygısıyla meşgul olan kamuoyumuz IMF’nin gözlemleriyle fazla ilgilenmedi. IMF’nin yetkililerle paylaştığı doküman gizli olsaydı, bir gazeteci bulup bunu yayınlasaydı, kıyamet kopardı. Her şey açık olunca, fazla ses getirmiyor. Galiba, şeffaflığın en güzel taraflarından biri de bu.
KÖSTEBEK AVI
Geçenlerde bir sohbet sırasında bu konuyu dostum Mahfi Eğilmez ile paylaşırken, ikimiz de geçmişteki bir olayı hatırlayıp gülmeye başladık. Yaşananlar komikti, ama bir o kadar da şeffaflığın önemi açısından öğreticiydi.
Galiba 1990 yılının başında, IMF yine ana sözleşmesinin 4. maddesi çerçevesinde Türkiye’yi ziyaret etmiş ve meşhur 3-5 sayfalık dokümanı yetkililerle paylaşmıştı. Rapor hiç de iç açıcı değildi. Türkiye ekonomisinin gidişatı eleştiriliyor ve makro ekonomik dengelerin orta dönemde sürdürülemez olduğu vurgulanıyordu. Hükümetin yapısal reformlar konusundaki isteksizliği eleştiriliyordu. Kısacası, "böyle giderseniz, batarsınız" deniyordu.
Rapor aslında o dönemdeki ekonomi bürokrasisinin de hislerine tercüman oluyordu. Bir anlamda, hükümete bir şeyler yaptırabilmek için bu raporla ekonomi bürokrasisinin eli hükümete karşı güçleniyordu. Ne de olsa, raporu kaleme alanlar Ahmet ya da Mehmet isimli Türkler değil, IMF’de çalışan Alman, İsveçli, İspanyol iktisatçılardı!
O gece yarısı telefon çaldı. Telefonun öbür ucunda bir Müsteşar IMF raporunun gazetecilere kimin verdiğini öğrenmeye çalışıyordu. Anlaşılan, raporu, her zaman gazeteciliğini taktir ettiğim dostum Bilal Çetin ele geçirmiş ve ertesi günkü gazetesinde "tam metin" yayınlamıştı. Gazetelerin meyhane baskılarını okuduktan sonra yatan Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal haberi görmüş ve küplere binmiş. "Köstebek bulunsun" demiş.
Aynı gece bir bakan aradı. Raporun kimin sızdırabileceği konusunda fikir alış verişi yaptı. Bizler de birbirimizi arayıp köstebeğin kimin olabileceği konusunda spekülasyon yapmaya başladık. O gece pek uyuyamadık. Köstebeğin kim olduğu da bulunamadı. Ama, rahmetli Özal IMF raporunun kamuoyuna sızmasını hiçbir zaman kabullenemedi. Bugün dahi o köstebeğin kim olduğunu ben bilmiyorum.
ŞEFFAFLIK
Rahmetli Özal "siz ekonomik durumu IMF’ye iyi anlatamıyorsunuz, heyeti getirin de onlara ekonomiyi bir de ben anlatayım" derdi. İşler sarpa sardıkça, saçmalıkları anlatmak bürokrat için elbette zor oluyordu.
Nerelerden nereye geldik. Artık köstebek aranmasına gerek kalmadı. Yetkililerin öğrendiği rapor 3-5 saat sonra kamuoyu ile "tam metin" olarak paylaşılıyor. İnternet sitelerinde yayınlanıyor. Şeffaflık hükümetlere bir ölçüde disiplin getiriyor.