TÜRKİYE ekonomisinin geldiği nokta küçümsenecek bir olgu değildir. Yüksek ekonomik büyüme ile beraber enflasyon yüzde 90’lardan kısa bir sürede tek haneli rakamlara düşmüştür. Başarının arkasında uluslararası piyasaların rolü olsa da, uygulanan para ve maliye politikaları belki de daha fazla başarıya katkı sağlamıştır.
IMF’nin kamuoyuna yeni açıklanan raporu da bu noktayı vurgulamaktadır. Başarı övülürken, ekonominin maruz kaldığı riskler de sıralanmıştır. Risklerin en büyüğü doğal olarak ekonomik birimlerin ileriye dönük beklentilerinde radikal bir değişikliğin gerçekleşmesidir. İyimserlik kaybolup kötümserlik hakim olduğunda bugünkü dengeleri korumak çok zorlaşacaktır. Riskler vardır, ama fırsatlar da vardır.
CARİ DENGE
Beklentileri radikal bir biçimde değiştirebilecek etkenlerin kontrol edilmesi ileriye dönük istikrar açısından önemlidir. Bu anlamda, cari işlemler dengesinde gözlenen önlenemeyen açıklar önemli bir risk oluşturmaktadır.
Beklentiler değiştiğinde, büyüyen cari işlemler açığı ekonominin yumuşak iniş olasılığını azaltmakta, çakılma olasılığını artırmaktadır. Çünkü, beklentiler değiştiğinde, çok daha küçük bir cari işlemler açığı ile yaşamak durumunda kalabiliriz. Hatta, piyasalar Türkiye ekonomisini cari işlemler fazlası vermeye dahi zorlayabilir. Bu zorlama faiz ve kurların fırlaması yoluyla olacaktır. Yani, dengeler alt-üst olabilecektir.
IMF yumuşak iniş senaryosu üzerinde durmaktadır. O nedenle de, önümüzdeki yıllarda cari işlemler açığının 10 milyar doların altına ineceği tahminleri yapılmıştır. Büyük bir olasılıkla bu yıl cari işlemler açığı 23 milyar doların üzerinde olacaktır. Cari işlemler açığını iki-üç yıl içinde tek haneli rakamlara indirmek ekonomik büyümeden fedakarlık yapma anlamına gelmektedir. Bunca büyümeye rağmen istihdam sorunun arttığı bir ortamda siyasi olarak büyümeden fedakarlık edilmesinin ne denli gerçekçi olacağı tartışmalıdır. Yumuşak inişin kendiliğinden gerçekleşeceğini beklemek fazla iyimserliktir.
YABANCI SERMAYE
Risklerin yanında Türkiye ekonomisinde fırsatlar da söz konusudur. Türkiye ekonomisi giderek dünya kamuoyunda dikkatleri daha fazla üzerine çeken bir konumdadır.
Bugün zaten işleyen şirketleri alma konusunda ilgilenen yabancı sermaye önümüzdeki dönemde, fahiş bir hata yapılmazsa, yeni yatırımlar için gelebilecektir. Geldiğinde, hem istihdam sorununa çözüm daha kolaylaşacak hem de göreli olarak yüksek olan cari işlemler açığını yeni borçlar yaratmadan finanse etmek daha kolaylaşacaktır. IMF’nin ileriye dönük yabancı sermaye girişleri tahmini biraz tutucu görünmektedir.
Önümüzdeki üç yıl içinde kamu kesiminin ödeyeceği dış borç miktarı 40 milyar dolar civarında olacaktır. Borçların büyük bir bölümü IMF’ye olan borçlardır.
IMF’ye borç ödemek için piyasalardan borçlanmak yerine IMF’ye olan borçları daha uzun bir vadeye yaymak daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla, IMF ile daha uzun bir süre yaşamak gerekebilecektir.
Bu, çok kötü bir şeymiş gibi algılanmamalıdır. Bugün risk olarak algılanan yüksek cari işlemler açığı ile yaşamak IMF ile bir program dahilinde çok daha kolay olacaktır. Çünkü, bugünkü dengeleri sarsmadan götürmek giderek yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine güveninin devamına bağlı olacaktır. Avrupa Birliği ile olan ilişkiler bu aşamada aynı işlevi görmekten uzaktır.