FİNANS piyasalarında son haftalarda yaşanan çalkantıları farklı kesimler farklı değerlendirdi. Bir kesime göre, "bu böyle gitmezdi" beklentisiyle yaşananlar şaşırtıcı değildi. Farklı bir kesim döviz kurlarının artmasıyla işlerin düzeleceğini düşündü.
Geldiğimiz noktada daha önce hesaba katmadığımız farklı riskler oluştu. Bu riskler er ya da geç Türkiye ekonomisi üzerinde ciddi tehditler oluşturacaktır. Her şeyden önce, döviz kurlarındaki oynaklık artmıştır. Önümüzdeki dönemde döviz kurlarındaki oynaklığın azalması yönünde bir işaret yoktur. Aksine, oynaklığın devam edebileceği konusunda çok fazla işaret vardır. Böyle durumlarda ekonomik birimlerin "bekleyelim, görelim" tavrı ağır basar. Ekonomik kararlar ertelenmeye başlar.
ARZ YÖNLÜ ŞOK
Türkiye ekonomisinin en kırılgan noktası fiyat istikrarının kalıcı olarak tesisi konusundaki belirsizliktir. Bu alanda inandırıcılık yitirildiğinde, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Döviz kurlarındaki oynaklıklar ve buna bağlı ekonomide artan belirsizlikler enflasyon üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Açık bir biçimde enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasına geçilmesi ekonomik birimlerin "politika performansını" sınamasını kolaylaştırmaktadır. Nedenleri ne olursa olsun, enflasyon hedefinden kabul edilemeyecek boyutlarda bir sapma yaşanması yalnızca para politikasına değil, tüm ekonomik politikalara güveni sarsacaktır. Yani, mali disiplin tek başına yeterli olmayabilecektir. Bahaneler sıralamak durumu kurtarmayacaktır.
Ekonomik belirsizliklerin bir başka boyutu iç talep kısılmasını gündeme getirebilecektir. Tüketici kredilerinde faizler artarken, kredi vadeleri azalma eğilimine girecektir. Ekonomik birimler kararlarını erteleme eğilimine gireceklerdir. İç talebin sürüklediği sektörlerde durulma söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, ekonomik büyümede arzulananın ötesinde bir daralma yaşanabilecektir.
Yaşanan ekonomik risklerin "arz yönlü şok" yaratması söz konusudur. Arz yönlü şoklar fiyat istikrarını tehdit ederken, ekonomik büyümenin azalmasını, hatta yok olması sonucunu doğururlar. 2003 yılından bu yana düşen enflasyon ile yüksek ekonomik büyümeyi başaran Türkiye ilerideki dönemde artan enflasyonla düşen ekonomik büyümeyi bir arada yaşayabilecektir. İleriye dönük en büyük risk de budur.
GEÇ KALINDI
Son iki haftadır finans piyasalarında yaşananlara piyasaların basit bir düzeltme hareketi olarak bakmak yanıltıcı olacaktır. Bu durumda Merkez Bankası’nın tepkisinin ne olacağını önceden kestirmek de çok kolay değildir. Fiyat istikrarına yönelik verilecek tepkiler ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkiyi doğal olarak artırıcı olacaktır. Ama, olumsuzlukların kısa sürede atlatılabilmesi açısında başka bir yol da yok gibidir.
Son günlerde yetkililer cari işlemler açığının artmasını engelleyecek önlemler üzerinde çalışıldığını açıklamaktadırlar. Aslında, yaratılan ortam zaten cari işlemler açığını kendiliğinden azaltıcı bir rol oynayacaktır. Bu aşamada, cari işlemler açığını azaltıcı makro ekonomik önlemler büyümenin daha da olumsuz etkilenmesine yol açabilecekken, mikro önlemler yeni çarpıklıklar yaratabilecektir. Yani, çok geç kalınmıştır. Bu aşamada "tövbekar" olmak duruma fazla bir katkı yapmayacaktır.