İktisat eğitimi üzerine düşünceler (1)

İktisadi bunalımlar tüm bireyleri bir anlamda iktisatçı yapıyor. İlkokul çağındaki çocuklar bile ‘ekonomik kriz’ teriminin ne anlama geldiğini üç aşağı beş yukarı anladılar.

Halbuki, benim çocukluğumda durum çok farklıydı. İktisat, üniversitelerin iktisat bölümlerinde öğretilirdi.

Üniversitenin ikinci sınıfında otobüsle okuldan eve giderken yanımda oturan orta yaşlı bir bey ne okuduğumu sormuştu. İktisat okuduğumu söyleyince, muhasebeci mi olacaksın diye sormuştu. Çok bozulmuştum. Çok sonradan, muhasebenin iktisat biliminin temel taşlarından biri olduğunu kavradım. O iktisat bilmiyordu, ben muhasebe bilmiyordum.

Üniversitelerimizdeki iktisat eğitimini eleştirmek için ‘doğru insan’ olmayabilirim. Ama, iktisat eğitiminin nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda bazı fikirleri ortaya atmanın yaralı olacağı düşüncesindeyim.

KONUYU SEVDİRMEK

Her bilim dalında olduğu gibi, iktisat da giderek çok daha teknik bir konu oldu. Matematik, iktisat öğreniminin ortasına gelip yerleşti. Matematik bilmeden iktisat alanındaki bilimsel yazını takip etmek giderek zorlaştı. O kadar ki, iktisat okumadan önce matematik okumuş olmanın daha iyi olabileceği bile tartışılmaya başlandı.

Yurt içinde de, yurt dışında da çok kaliteli iktisatçılar yetişmeye başladı. Lisans üstü düzeyde son derece teknik iktisadi konularla boğuşup iktisat yazınının en son gelişmeleriyle donanmış akademik iktisatçılar üniversitelerde iktisat dersleri veriyorlar. Eleştirmek için söylemiyorum, ama bu çok kıymetli iktisatçılarımız, hepsi olmasa da, Türkiye ekonomisini ya da dünya ekonomisini hiç dikkate almadan tamamen teknik konulara yoğunlaşarak üniversitelerin lisans bölümlerinde iktisat dersleri verebiliyorlar. Üzerinde durmak istediğim bu konu yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yaşanıyor.

Türkiye ya da dünya ekonomisini bilmek ile iktisat bilimini bilmek arasında bazen dağlar kadar fark olabiliyor. Farklı ekonomileri anlayabilmek ve analiz edebilmek için iktisat bilimini bilmek gerekiyor. Ama, iktisat bilimini bilmek için dünya ekonomilerini bilmek ya da anlamak her zaman şart olmuyor.

Genç akademisyenler lisans üstü eğitimleri sırasında öğrendikleri iktisattaki teknik konuları 17 yaşındaki iktisat okuyup okumayacağından henüz emin olmayan üniversitedeki birinci ya da ikinci sınıf öğrencilerine öğretmeye çalışıyorlar. Bir anlamda, kendi lisans üstü eğitimlerinde öğrendiklerini lisans öğrencilerine kusuyorlar.

Halbuki, o çocuklar için ‘iktisat’ terimi gazetelerin ekonomi sayfalarında anlatılanlardan öteye gitmiyor. Öğrendikleri ile görüp yaşadıkları arasında fazla bir ilgi bulamayan bu öğrenciler iktisat biliminden soğuyorlar.

ASIL AMAÇ

Sınıf geçmek için
anlamadıkları ve ne işe yaradıklarını bilmedikleri bir takım teorileri ezberliyorlar. İktisadi konuları kendi başlarına gazetelerden öğrenmeye çalışıyorlar. Ne gazetelerde çıkan iktisadi haberleri doğru dürüst analiz edebiliyorlar ne de iktisadi teoriler ile yaşayıp gördükleri arasında bir ilişkiyi anlayabiliyorlar. Biri ders oluyor, diğeri dedikodu. Bu ortama, konuyu bilmeden ‘fanatik’ yetişmesi çok kolay oluyor.

Tüm üniversitelerde bunlar yaşanıyor demek istemiyorum. Ama, bu çelişkilerin yaşandığına çok sık tanık oluyorum. Galiba, bazı temel ilkelerde fikir birliği oluşturmamız gerekiyor. Üniversitenin lisans düzeyinde amaç iktisadi teorileri mi öğretmek olmalıdır yoksa iktisat biliminin günlük hayat ile ilişkisini gözler önüne serip öğrencilerin iktisat biliminin değerini anlamalarına mı çalışılmalıdır?

Gelecek pazar günü devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları