DÜNYA ekonomileri özellikle son yıllarda çok daha fazla birbirine bağımlı hale geldi. Karşılıklı bağımlılık küresel riskleri her zamankinden daha fazla artırmış durumda.
Amerika bu denli tüketmese, başta Çin olmak üzere bir çok gelişmekte olan ülkenin ekonomik büyümesi olumsuz etkilenecek. Onlar üretiyorlar, Amerika tüketiyor. Hammadde fiyatları yüksek seyrediyor.
Kazara başka nedenlerle gelişmekte olan ülkeler bu denli üretmese, Amerika bu düzeydeki tüketimini çok daha pahalıya devam ettirebilecek. Kısacası, tüm ülkeler birbirlerine göbekten bağlanmış durumda. Bu zincirin kopması dünya refahını çok olumsuz etkileyebilecek.
BULAŞICILIK
Finans piyasaları da artık eskiye göre çok daha fazla birbirine bağımlı hale geldi. Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) politikaları yalnızca Amerikalıları değil, tüm dünyayı ilgilendiriyor. Avrupa Merkez Bankası’nın politikaları da aynı şekilde herkesi ilgilendiriyor. Amerika’daki enflasyon riskleri yalnızca FED’i değil, diğer merkez bankaların da izlediği bir olgu. Biri hapşırınca, diğerleri kırıklık hissediyor.
Finans kuruluşları giderek büyüyor. Büyümelerini güçlendirmek için birleşiyorlar. Birleşmeler yalnızca bir ülkenin farklı kuruluşları arasında değil, farklı ülkelerin kuruluşları arasında da oluyor. Satın almalar yalnızca gelişmiş ülkelerdeki kuruluşların gelişmekte olan ülkelerdeki kuruluşlarını bünyelerine katmakla sınırlı değil. Gelişmiş bir ülkedeki bir finans kuruluşu diğer bir gelişmiş ülkedeki finans kuruluşunu alıyor. Ulusal markalar yavaş yavaş tarih oluyor.
Ekonomilerin giderek birbirlerine bağımlı hale gelmeleri doğal olarak milliyetçi tepkileri güçlendiriyor. Yalnızca bizim ülkemizde değil, Amerika da dahil olmak üzere, her yerde milliyetçi tepkiler artmaya başladı. Korumacılık öne çıkıyor. Uluslararası işbirlikleri eskiye göre zayıflamaya başladı. Bunun en iyi örneklerinden biri de dünya ticaretini daha da serbestleşmesine yönelik başlayan Daho Görüşmeleri’nin henüz olumlu bir sonuca ulaştırılamamış olmasıdır. IMF’ye ek yeni bir misyon oluşturma konusunda ülkeler giderek daha fazla isteksiz görünüyorlar.
Finans ürünlerinin milliyeti kalmadı. Türev enstrümanlar denen farklı finans araçlarının paketlenmesiyle ortaya çıkan yeni araçların bir milliyeti olduğu söylenemez. Fransa’daki bir dişçi kendi bankasından, kendi bankasının kurup işlettiği bir yatırım fonu alıyor. Aldığı yatırım fonu yoluyla bilemediği riskler alıyor. Haritada yerini dahi gösteremeyeceği ülkelere finansman sağlıyor.
Tarihsel deneyimlerle ulusal düzeydeki kurallar hem gelişti hem de derinleşti. Serbest piyasa ekonomisi içinde gözetim ve denetimin önemi kavrandı. Ama, aynı yaklaşımın uluslararası düzeyde varlığından söz edemeyiz. Halbuki, riskler giderek küreselleşti. Dünyanın bir ucunda oluşabilecek bir olumsuzluğun küresel düzeyde bulaşıcı olma olasılığı bugün her zamankinden daha fazladır.
ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ
1990’lı yılların ikinci ayrısında yaşanan Asya ve Rusya krizleri birçok gelişmiş ülkedeki finans kurumlarını zor durumlara soktu. Birçok kurum çok ciddi zararlar yazmak zorunda kaldılar. Tepki olarak, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerdeki finans sistemindeki gözetim ve denetimin artırılmasını talep ettiler. Talepler yerindeydi. Ama, bugün gelinen noktada, bütün bunlar yetersiz hale geldi.
Herkesin herkesten korkması gereken bir ortam oluştu. Bu ortamın milliyetçi tepkiler çekmesiyle, olası korumacılık eğilimleri aslında "toplu intihar" anlamına gelmektedir. Daha akılcı bir yol, küreselleşen ekonomide, kuralların, gözetim ve denetimin de küreselleşmesidir. Milliyetçi dürtülerle bu konu göz ardı edildiğinde, dünya ekonomileri çok büyük risklere açık olacaktır.