Hazine, Merkez Bankası’na değil, piyasaya borçlu olmalı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
MERKEZ Bankası bilançosunun irdelenmesinde Hazine’nin geçmişten kalan borçlarının bilançoyu katılaştırdığı vurgulanmıştı.
Bilançosunu daha fazla büyütmeden Merkez Bankası’nın daha fazla döviz alabilmesinin ancak Hazine’nin Merkez Bankası’na olan borçlarını programlanandan evvel ödemesiyle mümkün olabileceği gösterilmişti.
Geçen hafta ortası itibariyle, Hazine’nin belli bir ödeme planına bağlanmış Merkez Bankası’na olan borçları 19.5 milyar (14.8 milyar dolar) YTL’dir. Borçların ilk ana para ödemesi bu yıl başlayacak ve 2010 yılına kadar devam edecek. Hazine bu borca yılda bir kez tüketici fiyatlarındaki enflasyon kadar faiz ödemektedir.
SEÇENEKLER
Seçenek I: Hazine Merkez Bankası’na olan geçmişten kalan borçlarını erken ödemek istediği taktirde, bu meblağı piyasadan yeni iç borçlanma yaparak karşılayabilecektir. Hazine’nin piyasadan belli bir sürede bu denli ek borçlanması doğal olarak faizlerin artmasına neden olabilecektir. O halde, Merkez Bankası’nın Hazine tarafından elinin rahatlatılması faizleri olumsuz etkileyecektir.
Seçenek II: Hazine enflasyona endeksli (yani reel faizi sıfır olan) uzun vadeli iç borçlanma senetleri yerine, Merkez Bankası’na daha kısa vadeli, getirisi piyasa faizlerine endeksli piyasada alımı ve satımı yapılabilecek menkul kıymetler verebilir. Bu durumda, Merkez Bankası elindeki piyasada işlem görebilecek nitelikteki menkul kıymetleri bilanço idaresinin gerektirdiği biçim ve zamanlarda elden çıkarabilir.
Bu seçenekte, Hazine’nin kısa bir sürede yüklü bir biçimde piyasadan borçlanması gereği ortadan kalkmaktadır. Ama, Merkez Bankası’nın bilanço idaresinde gerekli gördüğü taktirde elindeki piyasada satılabilecek menkul kıymetleri piyasaya satmasıyla faizler yine olumsuz etkilenebilecektir.
Seçenek III: Hazine Merkez Bankası’na olan borçlarını ödemek için dış borçlanma da yapabilir. Bu şekilde, döviz üzerinden borçlarını dövizle, YTL üzerinden olan borçlarını dış borçlanmadan elde ettiği dövizleri Merkez Bankası’na satarak da ödeyebilir.
Bu durumda, Merkez Bankası bilançosunun aktif kısmında "iç varlıklar" ödenen borç kadar azalacak, aynı miktarda "dış varlıklar" artacaktır. Yani, bilançonun toplam büyüklüğü değişmeyecektir. Aktiflerin yapısı değişecektir.
O halde, Merkez Bankası’nın elini rahatlatmak ve bilanço kontrolünü artırıp daha fazla döviz alabilme konumuna getirmek için Hazine’nin dış borçlanma yoluyla Merkez Bankası’na olan borçlarını ödemesi bir seçenek değildir.
YENİDEN YAPILANDIRMA
Bir işlevi olacak seçenekler I ya da II’dir. İkinci seçenekteki piyasada alımı satımı yapılabilecek menkul kıymetlerin Merkez Bankası’na verilmesi Hazine’nin işine gelmez. Çünkü, Hazine kendince piyasada borçlanma faizlerini ayarlamaya çalışırken, bir başka kurumun Hazine’nin borçlanma maliyetini etkileme gücü yaratılacaktır. Hazine, bundan hoşlanmaz. Zaten faizleri yüksek tuttuğu iddia edilen Merkez Bankası piyasada yapacağı operasyonlarla daha fazla tenkit alacaktır.
Birinci seçenek daha uygulanabilir bir seçenek gibigörünmektedir. Tüm borcun bir anda ödenmesi yerine, 2006 yılında 2010 yılına kadar uzanan vade daha kısaltılabilir. Örneğin, Hazine’nin Merkez Bankası’na olan tüm borçları 2006 ve 2007 yılında ödenmesi, yani borçların vade açısından yeniden yapılandırılması düşünülebilir.
Ancak, bu şekilde, Merkez Bankası’nın eli rahatlatılmış olur. Döviz kuru gelişmelerine göre, enflasyon hedeflemesinden ödün vermeden, Merkez Bankası’nın daha fazla döviz alabilmesinin önü açılmış olur. Bu çeşit yollarla Merkez Bankası’nın eli rahatlatılmadan Merkez Bankası’nın döviz kurlarına duyarsız kaldığı şekilde eleştirilmesi çok anlamlı değildir.