BİZLER alışık dahi olsak, Türkiye’nin dış borçlarıyla devletin iç borçları uluslararası standartlarda göreli olarak yüksektir. Bu haliyle, Türkiye uluslararası alanda olumsuz yönde dikkat çekmektedir.
Borçlarımızı kısa vadede azaltamayız. Ama, borçlarımızın iyi idare edilmesi kısa dönemde borçlarımızın yüksekliğinin yarattığı olumsuz havayı bir ölçüde dağıtacaktır. Hazine bu konuda çok güzel işler yapmaktadır.
PİYASA DOSTLUĞU
Borçların iyi idaresi yalnızca vadesi gelen borçlar için yeni borçlanma yapmak ya da finansman açıklarını kapatmaya çalışmak değildir. Borç idaresi, aynı zamanda, faiz ve kur risklerinin asgaride tutulması ve borçların vade yapısının belli kısıtlar içinde uzatılmasıdır. Türkiye bu konularda geleneksel olarak pasif bir tutum izlemiştir. Amaç, risklerin idaresi değil, en uzun vadede en ucuz maliyetlerle mümkün olduğunca fazla borçlanma olmuştur. İlk bakışta böyle bir strateji doğru gibi görünse de, orta dönemde çarpık bir borçlanma yapısının oluşturulması kaçınılmazdır.
Dış borçlanmalarda göreli olarak daha dikkatli davranılmıştır. Borçlanma yapılan yabancı yatırımcılar elden geldiğince bilgilendirilmeye çalışılmıştır. Piyasa kısıtları içinde elden gelinen yapılmıştır denebilir. Ama, dış borçlanmalarda da faiz ve kur riskleri genelde göz ardı edilmiştir.
Geçmişte, iç borçlanmalarda yatırımcılara genelde "reaya" muamelesi yapılmıştır. Yerli yatırımcılar devlete borç vermede nazlandıklarında kurallar değiştirilip devlete borç vermek bir anlamda mecburi tutularak sorunlar aşılmaya çalışılmıştır.
Hazine piyasa ile bütçe açıklarını finanse etme arasında sıkışıp kalmıştır. Hazine’ye borç verenlerin Hazineyi soydukları düşünülmüştür. Bir anlamda, piyasa, iç borçlanmada düşman gibi görülmüştür. Piyasanın giderek daha derinleşmesiyle ve yabancı yatırımcıların iç borçlanma piyasasındaki ağırlığı arttıkça, devletin iç borçlanmalarına da belli bir disiplin gelmiştir. Bütçe açığını finanse etme baskısı azaldıkça, piyasa mantığı Hazine borçlanmalarında ve iç borç idaresinde egemen olmaya başlamıştır.
Geçenlerde Hazine dış borçlarının vadesini uzatma amacıyla vadesine 3-4 yıldan az kalmış dolar borçlarını geri satın alarak daha uzun vadeli bir borçlanmaya gitme kararı verdi. Bu son derece olumlu bir gelişmedir. Bu yolla, Hazine dış borçlarının vade yapısını aktif olarak idare etmektedir.
Bu hafta içinde tamamlanması beklenen bu girişimden beklenen ya da arzulanan sonuç alınamayabilir. Bu aşamada, bu çok önemli de değildir. Önemli olan, Hazine’nin dış borçlarının vadelerini aktif olarak idare etmeye niyetlenmiş olmasıdır.
Benzer bir tutum faiz ve kur risklerinin de aktif idaresinde benimsenmelidir. Bu konularda çeşitli yapısal engeller vardır. Örneğin, daha kısa vadeli borçların faizlerinin kazara daha düşük olması durumunda, Hazine, belli bir dönem içinde düşük maliyetli borçların daha yüksek maliyetli borçlara çevrilmesinden dolayı Sayıştay gibi kurumlarca eleştirilebilecektir. Vade-maliyet unsuru göz ardı edilecektir.
Aynı şekilde, kur riskini bugünkü beklentiler çerçevesinde asgaride tutmak isteyen bir borç idaresi, ileride geçmişe yönelik değerlendirildiğinde, maliyetin yükseldiğini gösterebilir. Sayıştay gibi kurumlar bu olguyu da eleştireceklerdir. "Risk odaklı denetim" adı altında modern anlamdaki borç idaresini ya da ekonomik politikaları eleştirme durumunda kendini gören kurumlar bu davranışlarıyla kamu sektöründe modern finansman tekniklerinin uygulanmasını büyük ölçüde engellemektedirler. Bazı kurallar yazılı hale getirilse dahi, "temel içgüdü" buna engel olmaktadır.
"Risk odaklı denetim" özellikle Hazine’nin ve Hazine politikalarının denetiminde amacını aşmış görünmektedir. Bu nedenle de, borç idaresi gibi konular, bilinse dahi, uygulanamaz hale gelmiştir. Böyle bir ortamda, Hazine’nin dış borçlarının vadesini idare etmeye yönelik çabaları taktirle karşılanmalı ve desteklenmelidir. Hazine, daha kapsamlı iç ve dış borç idaresi için yüreklendirilmelidir.