TÜRKİYE, sermaye piyasalarının denetim ve düzenlenmesinde çok kötü bir sınav veriyor. Şirketlerin halka açılması sermayeyi tabana yaymaktan çıkıp halkı tokatlamak anlamına geliyor.
Dün ve bugün yapılan yanlışlar yarın sermaye piyasalarının gelişmesine en büyük engel olacaklardır. Geldiğimiz yer zaten bellidir.
Geçmişte, halka açık bazı bankalara bankaların denetim otoritesi el koydu. Bu bankaların hisse senetlerine sahip küçük yatırımcıların da hisselerine el konmuş sayıldı. Halkın elindeki bu hisse senetleri tuvalet kağıdına dönüştü. Sorumluların sorumluluklarını yerine getirmemelerinin faturasını ödediler.
ŞEFFAFLIĞIN ZAMANI
Hisse senedi yatırımcıları risk alırlar. Hisselerini aldıkları şirketler batabilirler. Dolayısıyla, kar güdüsüyle Borsa’da hisse senedi alımı yoluyla oluşturulan ortaklıklardan zarar edilebilir. Bu, normaldir. Normal olmayan, halka açık şirketlere ait bilgilerin doğru ve zamanında küçük yatırımcılara ulaştırılmamış olmasıdır.
Sermaye piyasalarını düzenleyen ve denetleyen otoritelerin en önemli ve en öncelikli görevi Borsa’da alım-satımı yapılan hisselere ait şirket bilgilerinin doğru ve zamanında küçük yatırımcılara ulaştırılmasını sağlamaktır. Bu görevlerini icra edemedikleri alanların sermaye piyasalarına girmelerine izin verilmez.
Geçmişte bankaların denetim otoritesince el konulmuş bankaların mali durumları hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgiler hisse sahiplerine verildiğinden, her şey yolunda gidiyormuş sanan küçük hissedarların elindeki hisseler tüm değerlerini yitirmişlerdir. Halka açılmak halkı çarpmak olmuştur. Bunun bahanesi olamaz.
Geçen hafta sonu hakim ortağı el değiştiren bir bankanın bilançolarının şimdiye kadar gerçeği yansıtmadığı açıklandı. Yaklaşık 2.5 milyar YTL’lik bir öz kaynak düzeltmesi yapıldığı kamuoyu ile paylaşıldı. Üç ay önce böyle bir şey bilinmiyordu. Açıklamadan sonra otoriteler çıkıp nihayet bankacılık sisteminin tam bir şeffaflığa kavuştuğunu açıkladılar. Halbuki, bizler bankacılık sisteminin 2001 yılından bu yana tam şeffaf olduğunu sanıyorduk! Demek ki değilmiş.
Kamuoyundan çok hayati bir bilgi saklanmıştır. Bu banka halka açık bir bankadır. Yalnızca kamuoyu değil, bu bankanın küçük yatırımcıları da aldatılmışlardır. Aldatmanın ulvi bir nedeni olamaz. Kamuoyunu aldatmak sistemin sağlığı için yapılıyorsa, sistemin sağlığı küçük yatırımcıların sırtından sağlanmamalıdır. Küçük yatırımcının korunamadığı yerlerde şirketlerin halka açılmalarına izin verilmemelidir.
Öyle anlaşılıyor ki, bankalarımızın gerçek bilançolarını görebilmek için bankaların hakim ortaklarının değişmesini beklememiz gerekecektir. Çünkü, ancak bu şekilde, kamuoyunun şeffaf bilançoları görme olanağı olmaktadır. Sistemin sağlığı adına yapılanlar birçok açıdan çok ciddi bir ‘itibar sorunu’ ortaya çıkarmıştır.
SORULAR
Geçmişte halka açık bir bankanın bilançosunu makyajlayarak yayınlanmasına izin veren otoriteler bilmediğimiz diğer bankaların bilançolarının gerçeği yansıttığı hakkında kamuoyuna nasıl bir güvence vereceklerdir? Dönemsel olarak açıklanan ve ağız sulandıran banka karlarının doğru olup olmadığı konusunda kamuoyunu kim ikna edecektir?
Sermaye piyasalarını denetleyen ve düzenleyen otorite küçük yatırımcıların doğru ve zamanında bilgi aldıkları konusunda nasıl bir güvence verecektir? Daha geçen ay halka açılan büyük bir bankanın kamuoyu ile paylaşılan hesapları acaba doğrumuydu? Yaşananlardan sonra kamuoyunun şüpheci olması yadırganmalı mı?
Bütün bunlar olurken, bağımsız denetim kuruluşları ne yapıyor? Kendilerine nasıl talimat verilirse, onu mu yapıyorlar?
Bu soruları sorduran uygulamalar Türkiye’de halka açılmayı halkı çarpmakla eşit hale getirmektedir.