TOPLUM olarak ekonomik istikrarın tesisi yönünde adımlar atılması için herhangi bir talebimiz olmadı. Olsaydı, ekonomik istikrar için gerekli adımları atmak için otuz yıl beklemezdik. Talep dışarıdan geldi.
Ekonomi 2001 yılında duvara tosladı. IMF gelip Türkiye ekonomisine 30 milyar dolar koydu. Karşılığında, ekonomik istikrarın tesisini talep etti. Biz de çaresizlikten kabul ettik. Gelinen noktada, ekonomik istikrar projesinin toplum tarafından sahiplenilmesi gerekmektedir.
SINIFI GEÇER MİYİZ?
Fiyat istikrarını hedefleyen para politikasının en büyük destekçisi toplumun kendisi olmak zorundadır. Toplumun bütünü tarafından desteklenmeyen para politikasının başarılı olabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nı toplumun tüm kesimleri desteklediği taktirde fiyat istikrarı hedefine ulaşılabilir.
Siyasetçiler genellikle toplum tarafından desteklendiği için Merkez Bankası’nın fiyat istikrarına yönelik politikasını desteklemek durumunda kalırlar. Yani, siyasetçilerin para politikasına verdikleri destek bir anlamda zorlamadır. Toplumun baskısı siyasetçilere çekidüzen verir.
Bu açıdan bakıldığında, Merkez Bankası Başkanı’nın atanması sürecinde gözlediklerimiz Türkiye’nin gidecek daha çok yolu olduğunu göstermiştir. Geçen hafta başında görevdeki Merkez Bankası Başkanı’nın görev süresinin biteceği beş yıl önce bilindiği halde, hükümetin son dakikaya kadar bir tercih ortaya koymamış olması toplum tarafından çok olağan karşılandı. Bu noktada sınıfta kaldık. Eleştirilerin çoğu geriye dönük yapıldı.
Yeni başkanın vekaleten değil de, asaleten atanması konusunda epey gürültü koparıldı. Gürültü genellikle finans piyasalarından geldi. Asaleten atanmanın önemi vurgulandı. Gürültü koparılmasının en önemli nedeni piyasaların aldıkları spekülatif pozisyonlardan kazara zarara uğrama riskini asgariye düşürmeye yönelikti. Bu da doğaldı. Toplum olarak, istikrarsızlık çıkarlarımızı bozduğu sürece istikrara destek vereceğiz. Bu alanda galiba geçer not aldık. Hükümet koparılan gürültüye tepki verdi.
NEYİ ALKIŞLIYORUZ?
Merkez Bankası Başkanı’nın değişmesiyle, vekaleten Başkan atanan kişi dışında, bütün Başkan Yardımcıları görevlerinden ayrılmak istediler. Neden? Bu kişiler profesyonel hayatlarının en verimli çağında neden emekli olmak isterler? Amaçlanan doğrultuda çalışabildiği sürece, Merkez Bankası, kişilerin zor bırakacağı Türkiye’deki sayılı kurumlardan biridir. Yoksa, yeni Merkez Bankası Başkanı ataması bir "istila zihniyeti" yaklaşımı ile mi yapılıyor? Bu konularda toplum olarak sessiz kalıyoruz. Banka’nın Yönetim Komitesi ve Para Politikası Kurulu neredeyse toptan değişiyor. Durum olağanmış gibi izliyoruz. Bu alanda da sınıfta kalıyoruz. Eleştiriler çok sınırlı kalıyor.
İşbaşındaki hükümetin bir üyesi çıkıp yeni Merkez Bankası Başkanı profili çiziyor. Yasası yoluyla fiyat istikrarını tesis edip sürdürmeyi amaç edinmesi gereken kurumun tepe yöneticisinin "ihracata dayalı kalkınma" modelini benimsemiş biri olması isteniyor. Aynı Bakan yeni Merkez Bankası Başkanı’na kur hedefi de veriyor. Dolar kurunun 1.6 YTL olmasını talep ediyor. Dış ticaret Müsteşarlığı’nda İhracat Genel Müdürü mü, yoksa Merkez Bankası’na konusuna hakim kamuoyu önünde inandırıcı olabilecek bir Başkan mı arıyoruz? Toplum susuyor.
Euro’ya geçmeden önce böyle bir beyanatı Almanya’da bir Bakan yapmış olsaydı, hem hükümet tarafından hem de toplumun büyük bir bölümü tarafından istifaya zorlanırdı. Almanya’da bir siyasetçi tarafından Alman Merkez Bankası’na (Bundesbank) ne yapacağını öğretmeye çalışmak siyasi intihardır. Çünkü, böyle bir tavır toplumun ideallerini küçümsemektir, hiçe saymaktır. Biz de, Başbakan’ın kendisi de dahil olmak üzere, kimsenin sesi çıkmıyor. Başkalarının hislerine tercüman olunuyormuş gibi bir hava gözleniyor. Utanılacak bir duruma alkış tutuyoruz.
Belli ki, daha gidecek çok yolumuz var. Ekonomik istikrarsızlığı toplumun çıkarına ters düşen bir olgu haline getiremediğimiz sürece Merkez Bankası’nın arkasına toplumun desteğini almak çok zor görünüyor. Toplum desteklemeyince, siyasetçiler ilgilenmiyor, hatta konuyu çarpıtıyorlar. Sonuçta, ekonomik istikrar projesi dışarıdan dayatılmış bir proje olarak ortada kalıyor. Hal böyle olunca, ekonomik istikrarı tesis etmek ve sürdürmek, olasılığı düşük bir olgu olarak önümüzde duruyor.