BAŞTA Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin keskin bir biçimde düşeceği tahminleri yapılıyor. IMF tahminlerine göre, 2007 yılında yüzde 2.7 büyüyen sanayileşmiş ülkelerin bu ve gelecek yıl yüzde 1.3 büyüyecek. Yani, gelişmiş ülkelerde ekonomik büyüme yarıdan fazla düşecek.
Bu tahminleri yapanlar gelişmekte olan ülkelerde (emerging markets) ise ekonomik büyümenin aynı derecede düşmeyeceğini öngörüyorlar. Örneğin, Orta ve Doğu Avrupa’daki ülkelerde büyümenin yüzde 5.8’den yüzde 4.4’e düşeceği öngörülüyor. Asya’da ise ekonomik büyümenin yüzde 9.7’den yüzde 8.2’ye düşeceği tahmin ediliyor.
AYRIŞMA UMUDU
IMF ve benzer kuruluşların tahminlerinin ardında gelişmiş ülkelerdeki talep büyümesindeki düşmenin gelişmekte olan ülkelerde hızlanabilecek iç talep artışları yoluyla telafi edilebileceği varsayımı var. Yani, gelişmekte olan ülkelerin ihracatındaki artış yavaşlayacak, ama bu ülkeler iç pazarlarına satışlarını artırabilecekler. Teknik tabiriyle, mal ve hizmet piyasalarının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ayrışabileceği düşünülüyor.
Bazı çevreler gelişmekte olan ülkelerin olası dış pazar kayıplarını telafi edebilmeleri için iç talep artışını hızlandıracak ekonomi politikaları uygulamalarının gerekli olduğunu vurguluyor. Yakın zamana kadar, IMF de benzer bir reçeteyi savunuyordu. Galiba şimdi durum değişti. Geçenlerde, IMF, artan enflasyon karşısında gelişmekte olan ülkelerde iç talep artışını dizginleyici sıkı para politikasının uygulanması gerektiğini vurguladı. IMF de duruma göre konuşuyor.
Gerçekten de, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon artık bir sorun. Çin’de enflasyon yüzde 8’lere geldi. Hindistan bocalıyor. Brezilya’da enflasyon artma eğiliminde. Arjantin’de asıl veriler gizleniyor. Doğu Avrupa ve Türkiye’de de enflasyon yüksek. Dolayısıyla, makro ekonomik şartlar gelişmiş ülkelerdeki talep büyümesini telafi etmeye yönelik olarak gelişmekte olan ülkelerde iç talep artışına seyirci kalınmasını zorlaştırıyor. Kaldı ki, küresel çalkantılar gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik bürümlerin de tüketim ve yatırım kararlarını ertelemelerine neden oluyor.
HER YERDE DÜŞÜŞ
Mal ve hizmet piyasalarının karşılıklı etkileşimi yanında, finans sistemlerinin de etkileşimi söz konusu. Kötü konut kredilerinin ateşlediği kriz sanki gelişmiş ülkelere özel bir durum olarak algılanıyor. Halbuki, küresel düzeyde, uluslararası yatırımların yaygınlığı ve derinliği ile gelişmiş ülkelerdeki hareketlilik aynen, hatta daha fazla gelişmekte olan ülkelere de yansıyor. Varlık fiyatları gelişmiş ülkelerde düşerken, gelişmekte olan ülkelerde de düşme eğilimine giriyor. Türkiye’de bu olguyu yakından takip ediyoruz. Türkiye yalnız değil.
Yılbaşından bu yana (geçen cuma itibariyle), New York Borsası yüzde 7, Almanya Borsası yüzde 18, İngiltere Borsası yüzde 9, Fransa ve İsviçre borsaları yüzde 14, Japon Borsası yüzde 13 düştü. Hisse senetleri fiyatları aynı dönemde Rusya’da yüzde 8, Çin’de yüzde 28, Avustralya’da yüzde 14, Macaristan’da yüzde 16, Polonya’da yüzde 13, Hindistan’da yüzde 22 ve Türkiye’de yüzde 24 düştü.
Gelişmekte olan piyasalar içinde borsaları çok az düşen ya da artan iki ülke Meksika ve Brezilya. Onlar da kendilerini dünyanın geri kalan kısmından ayrıştıklarını sanıyorlar. Amerika’nın arka bahçesindeki bu ülkeler galiba yanılgı içindeler. Brezilya’nın ihracatının dörtte biri, Meksika’nın dörtte üçü yalnızca Amerika’ya yapılıyor. Şimdilik, hammadde ve petrol fiyatlarının yüksek kalmasıyla, bu ülkeler göreli olarak daha iyi durumda denebilir.