SON dört yıldır gelişmekte olan ülkeler (emerging markets) uluslararası platformlarda en fazla konuşulan ülkeler oldular. Çünkü, bu ülkeler dünya ortalamasının oldukça üzerinde büyüyorlar.
Bu ülkelerin çoğunda enflasyon düşüyor. Her şeyden önce, en azından kısa dönemde, bu ülkeler gelişmiş ülkelerin başına bela olacak gibi görünmüyorlar. Ekonomik performansları bir çok gelişmiş ülkenin çok üzerinde.
Geçen yıl gelişmekte olan ülkeler 200 milyar doların üzerinde cari işlemler fazlası verdiler. Bu ülkelere akan yabancı sermaye 400 milyar dolara yaklaştı. Döviz rezervleri hızla artıyor. Yalnızca geçen yıl rezerv artışları 400 milyar doları geçti. Kısacası, gelişmekte olan ülkelerin kulaklarından döviz fışkırıyor. O kadar ki, Çin başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerin elindeki dövizler gelişmiş ülkelerin paralarının değeri üzerinde bir tehdit oluşturmaya başladı.
ARTAN TEMBELLİK
Bir açıdan, bu ülkelerin gösterdikleri ekonomik performans gerçekten parmak ısırtıcı nitelikte görülebilir. Diğer taraftan, içinde Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkeler grubunun gösterdiği performans onları tembelleştiriyor. Ekonomik istikrarı kalıcı yapacak reformları yapmaktan ya vazgeçiriyor ya da ertelettiriyor. Dolayısıyla, bu ülkelerin iç ve dış şoklara karşı mukavemeti çok fazla değişmiyor. Yaşanan bahar havası içinde bulunulan konjonktüre bağlı kalıyor. Vitrin iyi, bir çoğunda dükkan yine eski dükkan.
Nedir gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performansını parmak ısırtıcı yapan?
Başta petrol olmak üzere, hammadde fiyatlarındaki artış bu maddeleri üreten gelişmiş ülkelerin gelirlerini artırıyor. Cari işlemler fazlası vermelerine neden oluyor.
Amerika ve Çin gibi mutlak anlamda büyük ekonomilerdeki ortalamanın üzerindeki ekonomik büyüme gelişmekte olan ülkelerin sattıkları hammaddelere ve diğer ihraç ürünlerine talebi artırıyor.
Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki faizlerin düşüklüğü ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performansı bu ülkelere giden yabancı mali sermayeyi artırıcı bir etken oluyor. Gelişmekte olan ülkelerde yatırımlar artıyor. İthalat yapma olanakları genişliyor. Tüketim hızlanıyor. Bir çok gelişmekte olan ülke maliye ve para politikalarını istikrara yönelik kullanma zorunluluğu hissetmiyor. Yani, kemer sıkma ihtiyacı yok.
Rusya’da beş yıl önce kaçınılmaz olarak nitelenen yapısal reformlar rafa kalktı. Venezüella’da popülist politikalar uygulandığı halde, ekonomik büyüme son iki yılda yüzde 27 oldu. Enflasyon da yüzde 15-20 arasında. Arjantin hálá borçlu olduğu kesimlerle anlaşabilmiş değil. Ama, yüzde 9 civarında büyüyor. Enflasyonu yüzde 10’un üzerinde. Fiyat kontrolleri yoluyla enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor.
Avrupa Birliği’nin tam üyesi olan Macaristan maliye politikalarını gevşetti. Fiyatları artan hammadde üreticisi olmadığından, Türkiye gibi, Macaristan da çok büyük cari işlemler açığı veriyor. Enflasyon baskısı artıyor. Borçlanma yoluyla işleri idare etmeye çalışıyorlar. Euro’ya geçişlerinin ertelenebileceği konuşuluyor.
ARTAN RİSKLER
Gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tümünde yapısal sorunlar var. Sosyal güvenlik sistemleri önlenemeyen açıklar veriyor. Tarımsal üretimde verimlilik sorunları var. Bütçe açıklarını kalıcı olarak düşürmeyi önleyecek mekanizmalar kurulamamış. Kurumsallaşma tamamlanmamış.
Kısacası, yelken delik deliş olduğu halde, rüzgarın doğru yerden ve doğru şiddette estiği için tekne yol alıyor. Rüzgarın yönü ve şiddeti değiştiğinde, teknenin sallanmadan hareket edebilmesi için ne yelkenin durumu müsait ne de yelkeni yönlendiren mekanizmalar yeteri kadar güçlü.
Gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak uluslararası piyasalarda istikrar var, ama tehditler giderek artıyor.