GERÇEKLEŞMESİ olası senaryo artık ezberlendi. Amerikan ekonomisi birden bire yavaşlayacak. Amerika’da talep düşmesiyle dünyanın diğer ülkeleri Amerika’ya eskisi kadar mal satamayacaklar. Küresel bazda ekonomik büyüme düşecek.
Dünyada üretim artışı düştüğünde, üretimde kullanılan hammaddelere olan talep artışı da azalacak. Petrol dahil, birçok hammaddenin spekülatif dürtülerle şişen fiyatları da düşecek. Fiyatları düşen hammaddeleri üreten gelişmekte olan ülkelerin gelirleri azalacak. Kredi değerlilikleri olumsuza dönecek. Küçümsenemeyecek bir olasılıkla, borç ödeyebilme kapasiteleri olumsuz etkilenebilecek. Bu ülkelere sermaye akıtan yabancı yatırımcıların tedirginlikleri artacak.
MAKRO GÖRÜNTÜ İYİ
Rusya gibi petrol üreten ülkelerin son yıllardaki şaşırtıcı ekonomik performansları petrol fiyatlarının artmasına bağlanmıştı. Aynı şekilde, Latin Amerika ülkelerinin göreli ekonomik başarısının bir bölümü bakır, çinko gibi madenlerin fiyatlarındaki artıştan kaynaklandığı düşünülüyordu. Küresel durgunlukla beraber, petrol ve diğer hammadde fiyatlarının, en azından reel olarak düşmesiyle, bu ülkelerin ekonomik performansının gerilemesi kaçınılmaz görünmektedir.
Bu kez, hammadde fiyatlarındaki düşüşlerin gelişmekte olan ülkeler ekonomileri üzerindeki etkileri farklı bir boyutta olacaktır. Geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında, birçok gelişmekte olan ülkede kamu finansmanı çok daha sağlamdır. Makro ekonomik göstergeler çok daha olumludur. Her ne kadar hammadde fiyatlarının düşmesi kamu finansmanına da olumsuz etki yapacaksa da, bir çok ülkede şu anda devlet bütçe fazlası vermektedir. Bütçe açıkları veren ülkelerde de, açık göreli olarak küçüktür.
Örneğin, milli gelirin bir yüzdesi olarak, bütçe fazlası Rusya’da yüzde 6, Arjantin’de yüzde 2, Şili’de yüzde 5’e yakındır. Bütçe açığı ise Brezilya’da yüzde 3, Hindistan’da yüzde 4, Kore’de yüzde 1, Meksika’da yüzde 0.1 civarındadır.
Bu ülkeler ciddi boyutlarda cari işlemler fazlası vermektedir. Milli gelirin yüzdesi olarak, cari işlemler fazlası Rusya’da yüzde 8’in üzerinde, Brezilya’da yüzde 2, Arjantin’de yüzde 3, Şili’de yüzde 2.5, Kore’de yüzde 1 civarındadır. Cari açık veren ülkelerden Hindistan’da açık yüzde 1.5, Meksika’da yüzde 0.6 kadardır.
Bu ülkelerin dış borçları da göreli olarak düşüktür. Milli gelirin yüzdesi olarak, dış borçlar Brezilya’da yüzde 20’nin altında, Şili’de yüzde 32, Hindistan’da yüzde 18, Kore’de yüzde 23, Rusya’da yüzde 27, Meksika’da yüzde 20 dolaylarındadır. Bir tek Arjantin’de dış borçlar milli gelirin yüzde 65’i kadardır.
Enflasyonla boğuşmakta olan Venezüella’da dahi, milli gelirlerine oranla, bütçe fazlası yüzde 1.5, cari işlemler fazlası yüzde 16, dış borçları yüzde 21 kadardır.
ÖZEL SEKTÖR
Yalnızca 2005 yılında gelişmekte olan ülkelere akan uluslararası sermayenin 480 milyar dolar olduğu biliniyor. Bu miktarın yüzde 30’u doğrudan yabancı sermaye yatırımı şeklinde gerçekleşmiştir. Ama, bu ülkelere giden yabancı sermayenin 300 milyar doları tahvil ve hisse senetlerine gitmiştir. Borçların önemli bir bölümü bu ülkelerdeki özel sektör tarafından alınmıştır. Riskin önemli bir bölümü de buradadır.
Gelişmekte olan ülkelerde bir kriz yaşanacaksa, krizin bu kez kaynağı, kamu sektörü değil, özel sektör olacak gibi görünmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bir takım özel sektör şirketleri borç krizine düşebileceklerdir. Devletin bu şirketleri kurtarma girişimleri sonuçta kamu finansmanını da bozabilecektir. Ama, asıl sorun gelişmekte olan ülkelerdeki özel sektörün son dört yıldır artan borçlarında yatmaktadır.