AMERİKAN ekonomisi durgunluğa girebilir, ama dünya ekonomileri kendilerini kurtarabilir yönündeki teorinin mimarları gelişmekte olan ülkelerde genişleyici politikalar öneriyorlar. Amerika’nın durgunluğa girmesiyle oluşacak kürsel talep boşluğunun gelişmekte olan ülkelerde iç talebi canlandırarak doldurulabileceği savunuluyor.
Çin ekonomisindeki büyüme devam ettiği taktirde, hammadde ve diğer emtia fiyatlarında radikal bir düşme olmayacağı hesaplanıyor. Çünkü, bu malların fiyatlarının artışında da Çin’den gelen artan talebin neden olduğu düşünülüyor. Dolayısıyla, Çin iç talebi canlandıracak politikalar uygularsa, Amerika’dan gelecek sorunların bulaşıcı olma etkisi büyük ölçüde frenlenecek deniyor.
PARA AKIMI
IMF eski baş iktisatçısı Rogoff’un da yazarlarından biri olduğu bir çalışmada, 1970’lerde gözlenen para akımı (recycling) olgusunun 2000’lerde de bir başka biçimde gerçekleştiği savunuluyor. 1970’lerde artan petrol fiyatlarıyla petrol üreticisi ülkeler tasarruflarını gelişmiş ülkelerin finans sistemine akıtmıştı. Gelişmiş ülkelerin finans sistemi de bu kaynakları daha pahalılaşan petrol tüketimlerini finanse etmek için gelişmekte olan ülkelere borç vermişti. Dünyada faizler artıp gelişmekte olan ülkeler aldıkları borçların servisinde zorlandığında, borç krizi baş göstermişti.
2000’li yıllarda benzer bir akım farklı bir biçimde gerçekleşti. Gelişmekte olan ülkelerin fazla tasarrufları yine gelişmiş ülkelerin finans sistemine akıyor. Fakat, bu kez paraya ihtiyacı olan kesim gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkelerin riskleri büyük yoksul kesimi. Batılı finans çevreleri gelişmekte olan ülkelerin tasarruflarını, riskleri gözetmeden gelişmiş ülkelerin yoksul kesimine konut kredileri yoluyla aktardılar. Faizlerin artmasıyla bu kesim borçlarını servis etmekte zorlandı. Kriz çıktı.
Krizle mücadele yine genişleyici politikalarda aranıyor. Halbuki, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda zaten içsel nedenlerle genişleyici para politikaları uygulanıyor. Örneğin, Çin’de banka kredilerindeki artış rekor düzeylerde. Geçen yıl faizler on kez artırıldığı halde, iç talep büyümesi dizginlenemedi. Ekonomik büyümenin yüzde 11.5’e yaklaşacağı tahmin ediliyor. Buna karşılık, Çin’de enflasyon hızlı bir yükseliş içinde. Son verilere göre, Çin’de yıllık enflasyon yüzde 7’yi aştı. Gelişmekte olan diğer ülkelerin çoğunda da enflasyon ya düşmüyor ya da yükselme eğiliminde.
ÇÖZÜM ENFLASYON MU?
Bu şartlarda, gelişmekte olan ülkelerin genişleyici politikalara kurtarıcı olarak bakmaları ekonomik büyümeden çok fiyat istikrarını daha da bozma olasılığını artırıyor. Gevşek para politikası ve artan bütçe açıklarıyla yeniden istikrar odaklı politikalara dönmek ise zaman alıyor.
Aslında, yapılması gereken istikrar odaklı ekonomi politikaların devamı ve piyasaların kendilerini yeni bir dengeye getirmelerini beklemek gibi görünüyor. Gelişmiş ülkelerde varlık fiyatlarının düşmesini engellemeye çalışmak, gelişmekte olan ülkelerin sattığı hammadde ve diğer emtia fiyatlarında oluşabilecek düşme eğilimlerinin önüne geçmek amaçlarıyla genişletici politikalar ancak nominal olarak fiyatların düşmelerini engelleyebiliyor. Göreli fiyatlar yeni dengede mutlaka değişiyor. Yani, enflasyon yaratarak sorun çözülmeye çalışılıyor.