ULUSLARARASI yatırımcılar açısından Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş piyasalar şimdiye kadar "sakin liman" rolünü oynarken gelişmekte olan piyasalar "yüksek getiri-yüksek risk" sınıfındaydı.
Bu bakış açısıyla, yatırımcıların risk iştahı azaldığında, gelişmekte olan piyasalardan çıkılıp gelişmiş piyasalara ilgi artardı. Şimdi, işler biraz tersine dönmüş gibi görünüyor.
Gelişmiş piyasalar göreli olarak daha riskli olarak algılanmaya başlandı. Risk iştahı gelişmekte olan piyasalara kaydı.
Gelişmiş piyasaların göreli olarak riskli görülmesinin en büyük nedeni Amerika ve Avrupa’da finans sistemindeki kayıpların boyutlarının henüz tam olarak bilinmemesi. Yatırımcı "sürpriz" görmek istemiyor. Amerika’daki konut kredilerine yatırım yapmış olan finans kurumları yatırımlarının fiyatı düştüğü için zarar ediyor. Konut kredilerine yatırım yapmamış olanlar son dönemde borçlanma maliyetleri arttığı için kardan zarar yazmaya başladılar.
DAHA AZ KIRILGANLAR
Merkez bankaları piyasalara para pompalıyor. Ama, merkez bankalarından göreli olarak ucuz borç alabilenler dönüp borçlanamayanlara para aktarmıyor. Aktaranlar, fiyatı pahalı tutuyorlar. Çünkü, hiç kimse karşısındakinin riskini kabul edilebilir bir güven aralığında ölçemiyor. Geçmişte ölçülen kredi değerliliğinin hiçbir anlamı kalmadı.
Gelişmiş piyasalardaki karmaşanın yanında gelişmekte olan ülkeler eskiye göre çok daha sağlam görünüyorlar. Tablo’da gelişmekte olan ülkelerde bölgesel bazda kırılganlık göstergeleri veriliyor. Türkiye verileri bu tabloda ayrıca gösterildi. Türkiye’nin 2007 yılı verileri tahmin değil, haziran ayına aittir.
Tüm bölgelerdeki gelişmekte olan piyasalar özellikle 2000 yılından sonra kırılganlıklarını dış borç/milli gelir oranı ve kısa vadeli dış borçlar/döviz rezervleri oranı olarak azalttılar. Özellikle Asya ve Afrika/Ortadoğu ülkeleri 1994 yılına göre dış borç/milli gelir oranını yarı yarıya azaltırken, Avrupa ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ülkeler 2000 yılına göre ciddi düzetmeler yaptılar.
Neredeyse tüm ülkelerde, hem kısa vadeli dış borçların azalması hem de döviz rezervlerinin artmasıyla, kısa vadeli dış borçlar/döviz rezervleri oranı çok hızlı düşüş gösterdi. 1990’lı yıllarda döviz rezervleri ortalama kısa vadeli dış borçların ancak yarısını karşılayabilirken, bugün döviz rezervleri kısa vadeli borçların iki katından fazla (Asya ülkelerinde 5 katı) hale geldi.
Türkiye iki kırılganlık göstergesinde de tüm bölgelerdeki gelişmekte olan piyasaların ortalamalarının üzerinde görülüyor. Avrupa bölgesini diğer bölgelere göre daha kırılganmış gibi gösteren rakamların arkasında Türkiye önemli bir yer kaplıyor. Yıllar itibariyle bakıldığında, özellikle 2000 yılından sonra, bu göstergeler bazında Türkiye ekonomisi eskiye göre çok daha az kırılgan hale geldi.
Bu verilere bakarak gelişmekte olan ülkelerin mutlak anlamda "sakin liman" haline geldiği anlaşılmamalıdır.
Ama, küresel bir çalkantıda, gelişmekte olan ülkelerin bir anlamda gelişmiş ülkelerden olumlu yönde ayrışmasının arkasında gelişmekte olan ülkelerdeki kırılganlıkların ciddi boyutlarda azalmış olması azımsanamaz.