TAM üye olmayı arzuladığımız Avrupa Birliği ne yeknesak bir birliktir ne de sorunsuzdur. Onların da çok ciddi yapısal ve siyasi sorunları vardır.
Çok dinamik bir sürecin içine giriyoruz. Uzun zaman alacağı beklenen müzakereler döneminde AB de, Türkiye de değişecektir. Bundan on yıl sonra AB’nin nerede, Türkiye’nin nerede olacaklarını şimdiden kestirmek zordur. Tahmindeki zorluk AB konusunda çok daha fazladır. Bu anlamda, Türkiye’nin hedefi çok daha belirgindir.
AB’DE RİSKLER
AB henüz bir anayasa üzerinde anlaşmaya varamamıştır. Nedenleri ne olursa olsun, yirmi beş ülkenin bir anayasa metni üzerinde anlaşabilmesi kolay değildir. Çünkü, birçok alanda uygulamada kaybedilen ülkelerin egemenlik hakları bir anayasa yoluyla yazılı müktesebat haline getirilecektir. AB oluşumunun ‘ulusal egemenlikten feragat etme’ boyutu çok daha belirginleşecektir.
Dolayısıyla, mutabakata varılacak metnin adına anayasa da dense, AB’de, anayasa kavramından anlaşılan doğrultuda bir metin çıkarmak zordur. AB’nin birçok ülkesi milliyetçidir. Egemenlik onların da en önemli önceliklerinden biridir. Anayasa konusundaki belirsizlik AB’nin zaman içinde geleceği konum konusunda belirsizlikler yaratmaktadır.
AB’nin lider ülkelerinin çoğunda çok ciddi yapısal sorunlar vardır. Bu ülkelerde sosyal güvenlik sistemleri hem nüfusun yaşlanması hem de sosyal programların bonkörlüğü nedenleriyle çökmüştür. İşgücü piyasası esnekliğini kaybetmiştir. Refah toplumu yaratma rüyasıyla şimdi ekonomileri tıkanma noktasına gelmiştir.
AB’nin lider ülkelerinde işsizlik alışılmış boyutların çok üzerine çıkmıştır. Yapısal sorunlar nedeniyle bütçe disiplini giderek kaybolmaktadır. Mali (fiskal) birlik sağlamadan gidilen parasal birlik ekonomilerde katılıklar (esnekliklerin azalması) yaratmaktadır.
Bu şartlarda, AB’de giderek makro ekonomik dengesizliklerin artma olasılığı yükselmektedir. Çok kapsamlı yapısal reformlara ihtiyaçları vardır. Ama, reformları yapabilecek siyasi ortam oluşturulamamaktadır.
Bu sorunlarla AB’nin bundan on yıl sonra nerede olacağını kestirebilmek çok zordur. Bu zorluk bizim gibi AB’ye tam üye olmayı arzulayan ülkelerle AB’nin çok yeni ülkeleri için ciddi bir risk oluşturmaktadır.
TÜRKİYE’DE RİSKLER
Türkiye’nin de kendine göre riskleri vardır. Ekonomik istikrarı oluştururken parasal ve reel sektörün düşük enflasyon ortamındaki uyumu birbirine paralel gitmemektedir. Özel sektör tasarruflarının kamu tasarruflarındaki artışa oranla çok daha hızlı düşmesi dış açık sorununu kronik bir hale getirebilecektir. O taktirde, Türkiye ekonomisindeistikrar küresel konjonktüre bağımlı hale gelebilecektir.
Türkiye ekonomisinin de, çözümü sürekli ertelenen, yapısal sorunları vardır. Nüfusu genç olmasına rağmen, sosyal güvenlik sistemi Türkiye’de de çökmüştür. Kamu idaresinde verimlilik sorunları vardır. Ekonomide kayıt dışılık norm halini almıştır. Devletin teşvik ve sübvansiyon programları gelişigüzeldir.
Bütün bu sorunlar Türkiye’de bütçe disiplinini sağlama konusunda bir tehdit olmaktadır. Kamu borçları göreli olarak hala fazladır. Kamu borç stokunun vadesi göreli olarak kısadır. Kamu borçları kısa dönemde kur ve faiz riskine açıktır. Dolayısıyla, kamu borç stokunun yapısı para ve maliye politikaları üzerinde bir risk oluşturmaktadır.
Riskleri azaltmak siyasi kararlılığın yanında içeride ve dışarıda olumlu konjonktüre bağlıdır. Önümüzdeki dönem Türkiye için önemli fırsatlar yaratmaktadır. IMF ile yürütülen programı kararlılıkla uygulamak bu açıdan önemli olmaktadır.