DÜNYA finans piyasaları geçen hafta salı gününden itibaren karışmaya başladı.
Küresel yatırımcılar sinirlendi. Sinirlenecek sürpriz bir gelişme olmadığı halde, yatırımcılar ellerindeki bono ve hisse senetlerini satıp küçülmeye karar verdiler.
Dünyanın birçok ülkesinde borsalar düştü. Faizler arttı. Ülke paraları dolar ve Euro’ya göre değer kaybetti. Küresel yatırımcılar geri çekilirken ne ülke çapında ne de yatırım aracı düzeyinde fazla seçici olmadılar. Yine de, Türkiye en fazla darbe alan ülkelerden biri oldu.
DALGALI KUR
Daha önceleri yaşanan çalkantılarda, gelişmekte olan ülkeler düzeyinde en fazla olumsuz etkilenen ülkeler Türkiye, Macaristan ve Güney Afrika olmuştu. Bu eğilimi açıklamak kolaydı. Çünkü, bu ülkeler göreli olarak çok yüksek olan cari işlemler açıkları nedeniyle daha riskli olarak kabul ediliyorlardı. Makro ekonomik risklere yönelik yatırımcıların iştahının kaçtığı yorumları yapılıyordu.
Bu kez durum daha farklı. Özellikle borsaların performansında makro ekonomik riskler ya da ülke ekonomilerinin risk değerliliği (rating) küresel yatırımcıların kararlarında önemli bir parametre değilmiş gibi göründü. Makro ekonomik riskleri Türkiye’den daha az olan, cari işlemler fazlası veren ülkeler bu kez neredeyse Türkiye kadar olumsuz etkilenebildiler.
Küresel sermaye hareketlerinin ülke bazında idare edilmesi ve olası risklerin asgariye indirilmesi açısından, bugüne kadar, sağlam makro ekonomik dengeler, sorumlu maliye politikaları, fiyat istikrarına odaklanmış para politikası, finans sisteminin sıkı gözetim ve denetimi gibi konular öne çıkarılırdı. Bu şartlar sağlandığı taktirde, küresel sermaye akımlarının yön değiştirmesinin olası olumsuz etkilerinden arınmanın mümkün olabileceği düşünülürdü. Galiba, bu düşünce her zaman çok doğru değil.
Gelinen noktada, ülkeler iç ekonomik dengelerini küresel sermayenin insafına bırakıyorlarmış gibi bir durum oluşuyor. Birçok gelişmekte olan ülkede uygulanan IMF tarzı dalgalı kur sistemi de (bırak kurlar nereye giderse gitsin!) iç dengelerin küresel yatırımcıların tercihlerine bırakılmasını kolaylaştırıyor, bu etkileşimin önünü açıyor. Daha açık bir ifadeyle, dalgalı kur sistemi, ülkeleri uluslararası dalgalanmalardan koruyan değil, uluslararası dalgalanmalara daha da açık hale getiriyor.
TEPKİLER
1997 yılında Malezya sermaye hareketlerini kısıtlayarak bu olguya tepki vermişti. Geçen yıl da Tayland benzer bir tepki verdi. Verilen tepkilerin zaman içinde çok doğru olmadığı anlaşıldı. Geri dönüşün yolları bulunmaya çalışıldı. Tayland da tam geri dönüşe hazırlanırken geçen hafta yaşananlar herhalde Tayland yetkililerini bir kez daha düşünmeye itecektir.
Çözüm sermaye hareketlerini kısıtlamak değildir. Ama, bunun bir çözüm olabileceğini giderek daha fazla ülke düşünmeye başlayacaktır. Korumacılık, başta Amerika olmak üzere, birçok ülkede giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Halbuki, korumacılık güdüsüyle soruna yaklaşmak yerine iç dengeler-küresel sermaye akımları etkileşiminin olumsuzluklarını azaltıcı mekanizmalar üzerine çalışmak çok daha yararlı olacak gibi görünüyor.
Küreselleşen finans piyasalarında "dalgalı kur rejimi" olgusunun neyi yapıp neyi yapamadığı çok iyi irdelenmelidir. Unutulmamalıdır ki, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, döviz kuru makro ekonomik dengeleri belirleyen en önemli parametrelerden biridir. Hatta, son yıllarda birçok ülke için tek parametre durumuna gelmiştir.