EYLÜL ayı itibariyle on iki aylık enflasyon tüketici fiyatları endeksiyle yüzde 8’in biraz altında.
Gelinen nokta Türkiye’nin fiyat istikrarını oluşturduğu anlamına gelemez. Enflasyonu yüzde 1-3 düzeyine indirmemiz gerekiyor. Bu yönde alacak daha çok yolumuz var. Arzulanan düzeyi kalıcı hale getirmek, işin bir başka zor yönüdür.
Otuz yıldır fiyat istikrarı yaşamamız bir ülkede fiyat istikrarına alışmak doğal olarak kolay değildir. Fiyat istikrarı bambaşka ekonomik bir çevredir. Fiyat istikrarına alışkın olanlar Türkiye’nin otuz yıl boyunca fiyat istikrarsızlığı içinde nasıl yaşadığını anlayamazdı. Bizlerin de fiyat istikrarı içinde yaşamaya alışmamız zor olacaktır.
Fiyat istikrarı içinde ekonomik zorluklar yaşanacaktır. İşsizlik bir sorundur, sorun olmaya devam edecektir. Bazı sektörler ya da şirketler fiyat istikrarsızlığı nedeniyle kárlıysa, fiyat istikrarının hakim olduğu dönemde zorlanacaklardır. Sektörler içinde ya da sektörler arasında kaymalar olabilecektir. Uyum bazen sancılı olacaktır.
PARAYA SAYGI
Yaşanan sancıların uygulanan ekonomik politikalara yönelik eleştirileri artırması olağandır. Her ülkede olduğu gibi, sancıların faturası bazen hükümetlere, çoğu zaman da Merkez Bankası’na çıkacaktır. Çünkü, konuşmalarımızda fiyat istikrarının tesis edilmesini arzu ettiğimiz izlenimi versek de, aslında alıştığımız ortamı, yani fiyat istikrarsızlığını bırakmak istemiyoruz. Bu davranış ekonomideki tüm birimler için geçerlidir.
Davranışlarımızın ve arzularımızın kökeninde paramıza saygısızlık yatmaktadır. Türkiye’de iş yapan ekonomik birimler olarak Türk Lirası’na saygımız yoktur. Paramıza saygımız olmadığı için enflasyon içinde yaşamayı sürdürdük. Enflasyonla beraber, paramıza yönelik zaten az olan saygımız daha da azaldı.
Paraya saygı, parayı basana saygı ile başlar. Parayı basanın siyasi kaygılarla hareket etmemesi hem saygınlığı açısından hem de fiyat istikrarı açısından en önemli unsurdur. Toplum olarak parayı basan Merkez Bankası’na sahip çıkmadığımız sürece fiyat istikrarını yakalayabilmemiz, yakalasak dahi koruyabilmemiz mümkün değildir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra enflasyon belası ile tanışmış olan Almanya parasına ve o parayı basan kuruluşuna (Bundesbank) her zaman sahip çıktı. Parasını basanı demokratik kurallar içinde seçilen hükümetlerin elinde oyuncak olmasına izin vermedi. O nedenle Almanya’da Bundesbank ile çatışan bir kaç hükümet işinden oldu.
Şimdi, İtalya’da benzer bir olay yaşanıyor. İtalyan Merkez Bankası Başkanı’nın görevini kötüye kullandığı iddia ediliyor. Çeşitli kesimlerce Başkan’ın istifası isteniyor. Hükümet be Başbakan mümkün olduğunca sessiz kalmaya gayret ediyorlar. Çünkü, Merkez Bankası ya da başkan’ının üzerine konacak siyasi baskının Banka’nın itibarına zarar vereceğinden korkuyorlar. Belki de, İtalya’da Merkez Bankası’nın itibarının korunmasını siyasiler Banka’nın başkanından daha fazla düşünüyorlar.
HERKES İÇİN
Dirensek de, biz de alışacağız. Şimdilik, giydiğimiz cekete yabancılık çekiyoruz. Merkez Bankası’nı siyasetten bağımsızlaştırmayı kendi arzumuzla yapmadık. Tarihimizin en büyük ekonomik krizlerinden birini çıkardık. Krizden çıkmak için bize borç verenlerin ısrarı ile Merkez Bankası’nı siyasi etkiden yasal zeminde kurtardık. Şimdi, ceketin içine girmekte zorlanıyoruz. Zorlanırken, ceketi paralamamak esas olmalıdır.
Duruma yabancı da olsak, Merkez Bankası ve politikalarını ‘amigo’ edasıyla eleştirmemeliyiz. Çünkü, şimdi farkında olmasak da, fiyat istikrarı ekonominin tüm birimleri için faydalıdır. Fiyat istikrarını hedefleyen kurumlara sahip çıkmalıyız.