Finans piyasalarının kurumları sorgulanıyor

GELİŞMİŞ ülkelerde finans piyasalarının karışması piyasaların temel kurumlarını sorgulatmaya başladı. Özellikle, İngiltere’de Northern Rock Bankası’nın zor duruma düşmesiyle tartışmalar alevlendi.

1990’lı yılların ikinci yarısında İngiltere’deki bankaların gözetim ve denetiminden sorumlu İngiliz Merkez Bankası (BoE) yalnızca fiyat istikrarının sağlanması ve korunması ile görevlendirildi. Finans piyasalarının istikrarını kollamakla memur edildi.

Halkın parasını bir biçimde değerlendiren tüm finans kurumlarının gözetim ve denetimi Finansal Hizmetler Otoritesi (Financial Services Authority FSA) adı altında yeni kurulan bir kuruma devredildi. FSA’nin görevi finans piyasalarında çalışan kurumların sağlıklı bir biçimde çalışmasının sağlanmasıydı. Hazine’nin görevi ise finansal sistemde gerektiğinde kamu parasının kullanılmasına karar vermekti.

SİSTEM YA DA KURUMLAR

Şimdi bu üçlü sac ayağının kırıldığı yönünde ve isteneni gerçekleştiremediği için eleştiriler yapılıyor
. FSA’nin beceriksizliğinin faturasının Hazine’ye çıktığı vurgulanıyor. BoE ile FSA’nin yeterince iş birliği yapmadığı iddia ediliyor.

Bütün dünyada, sorun çıktığında, sorumlu aramak adettendir. Sorumluları bulmak da o denli zor değildir. Zor olan, sorun çıkmadan gerekli düzenlemeleri yapabilmektir. İngiltere’de belki Northern Rock olayı çok iyi idare edilememiştir. Ama, kurumsal yapıyı eleştirmek biraz haksızlık gibi görünmektedir. Farklı kurumlarda farklı amaçlarla donatmak yine de ekonomik istikrar içinde finansal sistemin sağlığının korunması açısından en iyi çözüm gibi görünmektedir.

Eleştirilerin bir başka boyutu kredi derecelendirme şirketlerine uzanmaktadır. Uzun zamandan beri kredi derecelendirme şirketleri olayların önünden değil, arkasından koşan kurumlar olarak zaten eleştiriliyorlardı. Şimdi eleştirilerin yönü farklı bir alana kayıyor. Kredi derecelendirme şirketlerinin gerçeği bilerek sakladıkları ya da olumsuzlukları (önemli riskleri) bilerek fazla vurgulamadıkları iddia ediliyor. Bu alandaki rekabet kredi derecelendirme şirketlerinde "ahlak çözüntüsü" (moral hazard) yarattığı düşünülüyor.

Şirket bilançolarını dönemsel bazda denetleyen bağımsız denetim kuruluşları da eleştirilerden nasibini alıyor. Geçmişte, Amerika’da Enron olayı ile yaşanan Arthur Anderson rezaletinden bu yana bağımsız denetim kuruluşlarının itibarının büyük ölçüde yara aldığı bir gerçek. Ama, son yaşanan olaylar sistem bazında bu alanda da bir sorun olduğunun altını çiziyor.

İKİ ÖNEMLİ ALAN

Gelişmiş piyasalarda yaşanan olaylar hem sistemi hem de sistem içindeki kurumların çalışmalarını yeniden sorgulatıyor
. Bu tartışmalardan bizlerin de çıkarabileceği dersler var. Bazen, sistemler doğru olsa da, sistemin içindeki kurumların çalışma esaslarından kaynaklanan olumsuzluklar yaşanabiliyor.

Galiba, iki alanda cesur adımlar atılması gerekiyor. Birincisi, finans piyasalarında sistem riski yaratılabilir korkusuyla şeffaflıktan ödün verilmemeli. Çünkü, çoğu zaman, bir kargaşalık yaratılabilir korkusuyla finans sistemindeki kurumların gerçek durumları iyi niyetle gizlenebiliyor. Gizleme denetim ve gözetim otoritelerine kadar uzanabiliyor.

İkinci alan ise, finans sistemi içindeki kuruluşların bağımsız finansal denetiminin ve kredi derecelendirmesinin ya kurumu ya da belli bir finansal aracı denetleme ve gözetleme konumunda olan kamu otoritesince yaptırılmasıdır.
Yazarın Tüm Yazıları