Mart ayında tüketici enflasyonunun yüzde 0.27 çıkması finans piyasalarında Merkez Bankası’nın faizleri indireceği beklentisini güçlendirdi.
Bu yoldaki beklentinin ne denli gerçekçi olup olmadığı ise bir başka konu. Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri içinde yaşanan şartlarda indirip indirmeyeceği, büyük ölçüde, Banka’nın "tutucu" ya da "risk-alır" tutumuna bağlı olacak.
2001 yılından bu yana finans piyasaları faizlerin düşmesi yoluyla küçümsenmeyecek paralar kazandı. Faizlerin düşmesi artık hem boyut olarak küçüldü hem de eskisi kadar sık gerçekleşmiyor. Eskisi kadar faizlerden para kazanma ortamı kalmadı.
Piyasalar açıklanan neredeyse her veriyi "iyi haber" diye yorumlayıp faizlerin düşmesi yönünde beklenti oluşturmaya başlıyorlar. Beklenti, beklentiyi doğuruyor. Büyük bir olasılıkla da, Merkez Bankası kendini baskı altında hissediyor.
GEÇMİŞ
Mart ayına yönelik enflasyon verileri piyasaların yorumlamak istediği kadar "iyi haber" taşımıyor. En azından, mart ayı enflasyon verileri faizlerin değiştirilmesine yönelik olarak yılın ilk iki ayından farklı bir mesaj vermiyorlar. Enerji, alkol ve tütünlü mamuller ile dolaylı vergiler dışarıda bırakıldığında, G-enflasyonu mart ayında yüzde 1.14 oldu. Bu, dikkat çekici bir gelişmedir.
Tüketici fiyatları endeksinde yılın ilk üç ayındaki artış yüzde 1.25 olarak gerçekleşti. Yüzde 5’lik yıl sonu enflasyon hedefiyle karşılaştırıldığında, bu düzeyde bir fiyat artışı makul görünmektedir. Ama, yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 8 iken, geçen yılın aynı dönemindeki fiyat artışı yüzde 0.83 olmuştu.
Tüketici endeksindeki ağırlığı yüzde 10’un üzerinde olan gıda ve alkolsüz içeceklerde, konutta ve ulaştırmada, yılın ilk üç ayındaki fiyat artışları yüzde 5 ile yüzde 1.8 arasında oldu. Özellikle, gıda ve hizmetler sektöründeki fiyat artışları ortalamanın oldukça üzerinde seyrediyor.
GELECEK
Bu gözlemler geçmişe yönelikti. İleriye doğru bakıldığında dört önemli alana dikkat edilmesi gerekmektedir.
1. Bir ara yumuşayan petrol fiyatları yeniden varili 65 doların üzerine çıkmış ve artma eğilimi göstermektedir. Bu arada, altının onsunun da 600 dolara dayandığı hatırlanmalıdır.
2. Kısa vadeli faizler yurt dışında artmaya devam etmektedir. Yani, Türkiye ile yurt dışındaki faiz farkı nominal olarak bizim dışımızdaki nedenlerle azalmaktadır. Gelişmekte olan piyasalara yönelik uluslararası yatırımcılardaki risk algılamasında olumsuzluk yaşandığında, azalan faiz farkının ne derece yatırımları tatmin edeceği düşünülmelidir. Cari işlemler açığının sorunsuz bir biçimde finansmanı açısından bu konu önemlidir.
3. İç talep artışı devam ederken üretim artışında belirgin bir yavaşlama fiyatlar üzerindeki baskıyı artırıcı bir rol oynayacaktır. Yılın ilk yarısında üretim artışının yavaşlayabileceği yönünde işaretler vardır.
4. Hizmetler sektöründeki fiyat katılıkları iç talep artışı devam ettiği sürece devam edecek gibi görünmektedir.
Bütün bu olgulara bakarak yüzde 0.25 puanlık bir faiz indiriminin kıyamet koparmayacağı düşünülebilir. Kaldı ki, faizlerin düşürülmesi yönünde daha az önemli nedenler de bulunabilir. Bu da Merkez Bankası’ndaki yeni politika yapıcılarının "tutucu" ya da "risk-alır" düzeyini gösterecektir.