Faiz indirme baskısı

Türkiye ekonomisi 2001 Krizi’nden bu yana yıllık bazda yüzde 7.5 büyüdü. Bu yıl hedeflenen doğrultuda ekonomik büyüme devam ediyor.

İhracat son beş yıldır dolar bazında yılda ortalama yüzde 22.2 büyüyor. Ağustos ayı itibariyle ihracattaki yıllık büyüme yüzde 22.7 oldu.

1984 ile 2000 yılları arasında Türkiye’ye giren doğrudan yabancı sermaye 10.2 milyar dolar olmuştu. 2001 yılından bu yana yurda giren doğrudan yabancı sermaye 52.8 milyar dolar oldu. Yalnızca bu yılın ilk sekiz ayında ülkemize 13.9 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye geldi. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü’nün (UNCTAD) Dünya Yatırım Raporu’na göre, Türkiye en fazla doğrudan yabancı sermaye çeken ülkeler içinde 16. sırada. Gelişmekte olan ülkeler içinde ise 5. sıraya yükseldi.

2002 yılına kadar, son yirmi yılda ortalama enflasyon yıllık ortalama yüzde 50 civarında gerçekleşti. Şimdi enflasyon yıllık yüzde 7 civarında.

Türkiye’de hane halkları mevduat yapıp kredi kullanmayan ekonomik birimlerdi. Şimdi, hane halkları mevduatlarının yaklaşık üçte biri kredi yoluyla yine hane halkları tarafından kullanılmaya başlandı. Hane halkları finans sistemine daha geniş bir yelpazede entegre olmaya başladılar.

Türkiye’de işgücü verimliliği küçümsenmeyecek boyutlarda arttı. İmalat sanayinde 1997 yılında bir işçi bir saatte 100 birim üretebilirken, 2006 yılında aynı işçi aynı sürede 165 birim üretmeye başladı. İşgücü verimlilik artışının çok önemli bir bölümü 2000’li yıllarda gerçekleşti.

Resim böyle. Bu resim Türkiye’nin daha önce aşina olmadığı bir manzarayı göstermektedir. Görmeye alışmadığımız bir tablo ile karşı karşıyayız. Belli ki, alışmakta da zorlanmaktayız.

Bütün bu gelişmelerin olduğu süre içinde hep düşük kurdan ve yüksek faizlerden şikayet edildi. Madem kurlar düşük, faizler dayanılmayacak kadar kötüydü de, bu tablo nasıl oluştu? Borçla değil. Daha önceleri de borç alıyorduk, ama bu resim karşımıza çıkmıyordu.

İTİBAR CELLATLIĞI

Hálá yüksek faizden şikayet ediliyor
. Gazetelere kocaman ilanlar verilerek Merkez Bankası üzerinde faizleri yüksek oranda indirmesi için baskı yapılmaya çalışılıyor. Aslında, bu girişimlerle geçmişe özlem dile getiriliyor.

Merkez Bankası üzerindeki bu çeşit baskılar aslında karar vericileri çok zor durumda bırakıyor. Makro ekonomik gelişmeler yüksek bir faiz indirimini haklı gösterse dahi, faiz indirim kararı baskılar sonucunda alındı izlenimi yaratılıyor. Doğruyu yapmak şüphe uyandırırken, şüpheleri haksız çıkarmak uğruna yapılabilecek yanlışlar ülke ekonomisine zarar verebilir.

Merkez Bankası bu şekilde yanlış yapmaya zorlanıyor. Para politikasının itibarı sorgulanır hale getiriliyor. Halbuki, itibar cellatlığının şikayetçi kesimlere de bir faydası yok.

Salı günü Merkez Bankası kısa vadeli faizleri yalnızca yarım puan düşürdü. Yaygara yapanlara pek kulak asmadığını gösterdi sayılır. Yine de, artan belirsizlikler karşısında Merkez Bankası bu faiz indirimiyle küçümsenmeyecek riskler aldı.

RİSKLER

Petrol fiyatları varil başına 90 dolara yaklaşıyor
. Uluslararası düzeyde siyasi belirsizlikler artmaya devam ediyor. Gelişmiş ekonomilerden kaynaklanan rahatsızlıklar geçmiş değil. Kamu finansmanındaki gevşemenin makro ekonomik sonuçları henüz makro ekonomik dengelere yansımadı. Kamu sektöründeki olası fiyat ayarlamaları enflasyon görünümünü alt-üst edebilir. İç talep büyümesi yeniden hızlandı.

Bütün bu riskler karşısında, yaygarayı bırakalım da, Merkez Bankası’nın başarısını ya da başarısızlığını enflasyon hedefine ne denli yaklaşıldığı ile değerlendirelim. Resmi karartmayalım.
Yazarın Tüm Yazıları