BİR yandan, FED kısa vadeli faizleri indirerek piyasaların isteği doğrultusunda hareket ediyor. Diğer yandan, Amerikan İdaresi vergi iadesi vererek iç tüketimi artırmaya çabalıyor.
Bütün bunlardan amaçlanan iki yıl öncesine geri gidebilmek. Ne oluyordu iki yıl önce?
ENFLASYONA DAVETİYE
Reel faizler negatifti. Varlık fiyatları artıyordu. Dünya ekonomileri ortalama yüzde 5’in üzerinde, Amerikan ekonomisi yüzde 4 civarında büyüyordu. Amerika, patlayan tüketim harcamalarını borçlanarak finanse diyordu. Dünyanın geri kalan kısmı da Amerika için üretip Amerika’ya borç veriyordu. Fiyat istikrarı vardı. Amerika’nın cari işlemler açığı hızla artıyordu. Daha önce görülmemiş boyutlarda likidite bolluğu vardı. Para ucuzdu.
Enflasyon baskılarının artmasıyla dünyanın belli başlı merkez bankaları kısa vadeli faizleri artırmaya başladılar. Bir noktadan sonra, artan faizler balona batırılmış iğne gibi oldu. Balon patladı. Meğerse balonun içinde hava değil, vıcık vıcık çamur varmış. Çamur herkesin üzerine sıçradı. Gelişmiş ülkelerde finans sistemi dağıldı. İki yıl önce faizleri indirerek dünya ekonomilerini sürdürülebilir bir dengeye getirmek isteyenler bunu hiç düşünmemişlerdi. "Elleme bozarsın" teorisi bir kez daha doğrulandı gibi bir hava oldu.
Şimdi, iki yıl önceki sürdürülemez diye düşünülen dengelerin daha tercih edilir olduğu düşünülüyor. Geriye o denli kolay dönülebilir mi? Tüpten çıkan diş macununun tüpe geri konulamayacağı gibi, dünya ekonomilerini eski dengelere yaklaştırmak da çok mümkün görünmüyor.
Her şeyden önce, dünya ekonomilerinde risk algılaması radikal bir biçimde değişti. Kısa dönemde, şimdi milyarlarca dolar zarar eden finans kurumlarının hiçbir şey olmamış gibi yeniden göreli olarak düşük getirili, ama yüksek riskli yatırımlara girmesi zor görünüyor. Halbuki, iki yıl önceki dengelerin en önemli unsurunun riskleri yanlış fiyatlamak olduğunu daha şimdi öğreniyoruz. Dolayısıyla, iki yıl öncesinin önemli parametrelerinden biri olan sermayenin maliyetinin sıfıra yakın olma olgusunu uzun bir süre bir daha yaşayamayacağız gibi görünüyor.
Buna karşılık, gevşek para politikası ve genişlemeci maliye politikaları ile ekonomik büyümeden fedakarlık edilmeyeceği beklentisi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu çabalar petrol gibi bir çok hammadde ve mineral fiyatlarının yüksek kalmasına, hatta daha da yükselmesine neden oluyor. Bir başka deyişle, dünya ekonomilerinin kurtarıcı olabilecek hammadde fiyatlarının düşmesi bir anlamda engelleniyor. Ama, enflasyon davet ediliyor.
İTİBARI OLMAYAN POLİTİKALAR
FED makro ekonomiye bakarak değil, piyasalara bakarak para politikasına yön veriyor. Amerikan İdaresi, popülaritesi tarihi düşüklükteki bir Başkan ile "ne isterseniz yaparım, ne olur beni sevin" dercesine bir maliye politikası uygulaması içinde.
Piyasalar ekonomi politikalarının iki aktörüne de alkış tutuyor. Çünkü, faizler düşerse ve talep artarsa, piyasaların hem zararları azalacak hem de yeni kar alanları yaratılacak. Bu arada, politika yapıcıları giderek itibar kaybediyorlar. Dikkat edilirse, politika yapıcıları piyasaların arzuları doğrultusunda hareket ettikleri halde, piyasalar politika yapıcılarının arzuladıkları doğrultuda hareket etmiyorlar.
Makro ekonomik açıdan ise durum çok farklı. Dünya ekonomileri çok daha düşük bir büyüme (belki de küçülme) ve daha yüksek bir enflasyon ortamına hızla ilerliyor.