Uluslararası piyasalar panik yaptı. Yatırımcılar "sakin limanlara" yöneldiler. Borsalar tepe taklak oldu. Kısacası, finansal yatırımlar çözülme sürecine girdiler.
Merkez Bankaları piyasalara likidite verdiler. Ama, piyasadaki panik yatışmadı. Finansal çözülmeyi, en azından işin başında, biraz daha kolaylaştırdı. Bu aşamada para otoritelerinin bir başka yolla devreye girmesi bekleniyordu. Beklenen oldu. Amerikan Merkez Bankası (FED) ıskonto oranlarını düşürdü. Piyasaların morali düzeldi.
FED’İN ÇIKIŞI
FED’in düşürdüğü faiz, her ay yaptıkları toplantıda fiyat istikrarının devamı için "inecek mi, çıkacak mı?" diye piyasaların takip ettiği faiz değil. O faiz, FED’in günlük piyasada "hedef faiz" olarak nitelediği faizdir ve aynı kalmıştır. İnen faiz, FED’in bankaların elindeki yine kısa vadeli (genellikle üç ay ve biraz daha uzun vadeli) bonoları kırdığı ıskonto oranıdır. Elbette, bu faiz de "hedef faiz" ile ilişkilidir, ama doğrudan para politikasının bir aracı olarak kullanılmaz.
FED’in geçen cuma günü yaptığının "beyanat etkisi" (announcement effect) çok önemlidir. Beklendiği halde, FED "ben buradayım" demiştir. Beklenenin gerçekleşmesi piyasadaki birimleri sevindirmiştir. Ama, piyasanın temel dinamiklerini (beklentiler dışı dinamikleri) değiştiren bir şey olmamıştır. Örneğin, FED’in hedeflediği günlük faizler değiştirilmemiştir. Amerika’daki konut kredilerinin batma olasılığı azalmamıştır.
Piyasalar açısından, para otoritelerinin "ben buradayım" demesi çok önemlidir. Bu, para otoritesinin "ağabeylik rolü" oynamasıdır. Beklentilerin bozulduğu dönemlerde bu rolün gördüğü işlev küçümsenemez. Genellikle para otoritelerinin bu yöndeki çıkışlarının etkisi geçicidir. Çalkantıya neden olan asıl etkenlerin de üzerine gidilmesi gerekir. Bu anlamda, FED’in bankaların zararlarını saklayabilme mekanizması geliştirmenin ötesinde yapabileceği fazla bir şey olmayabilir.
ŞAPKA DÜŞTÜ
Yaşanan sorunun en önemli ayağı finans kurumlarının son altı yıldır kredi verme standartlarını düşürüp küresel bazda sokaktan geçeni çevirip kredi vermiş olmalarıdır. Riskler artmış, ama alınan riskler doğru fiyatlandırılmamıştır. Şimdi, risk fiyatlaması değişmektedir. Bu süreçte, batıklar artmaktadır.
Amerika’da yıl başından bu yana yüz binden fazla konuta krediler geri ödenmediği için el konulduğu konuşulmaktadır. Önümüzdeki bir yıl içinde de 2 milyon kadar konuta daha el konulacağı beklenmektedir. Kaldı ki, risk fiyatlamasının değişmesi (faizlerin artması ve konut fiyatlarının düşmesi) sağlam olarak nitelenen kredi müşterilerini de daha riskli hale getirmektedir. Kısacası, finansal çözülme sürecine girilmiştir denebilir. İdari kararlarla bu süreci ters çevirmek o denli kolay olmayabilecektir.
Önümüzdeki dönemde, FED, hedeflediği kısa vadeli faizleri de indirebilir. Amerika’da finans piyasaları göreli olarak durulabilir. Ama, bu kez, gelişmekte olan ülkelere yapılan yatırımların sağlığı konuşulmaya başlanacaktır. Yani, kaygılar yatırım araçları bazında olmaktan çıkıp coğrafi bölgeler ve ülke bazına indirgenecektir. Piyasa çalkantıları gelişmekte olan ülkeler düzeyinde yaşanmaya devam edebilecektir.
Son haftalarda yaşanan çalkantılar diğerlerinden oldukça farklıdır. Daha önceki çalkantılar "şapka düşer mi?" beklentisiyle olmuştu. Bu kez, şapkanın düştüğü görüldü, ama henüz kel görünmedi. Çünkü, sorunun boyutu hakkında kesin bir bilgi yok. Her gün bir başka sorun su üzerine çıkıyor. Daha önce risk olarak algılanmayan gelişmeler şimdi yüksek risk sınıfına konuyor.
Her şey geçti diye sevinmek için henüz erken. Panik olmaya da gerek yok gibi görünüyor. Ama, özellikle bizim gibi ülkelere yönelik piyasalardaki oynaklıkların süreceğini beklemek gerçekçi bir yaklaşımdır.