TÜRK Lirası’nın uzun bir süredir reel olarak değer kazanması doğal olarak bazı şirketleri ve sektörleri zorluyor. Zorlanmanın arkasında birkaç önemli neden var.
Birincisi, uluslararası rekabetin dinamiği içinde bazı şirketler ve sektörler zaten zorlanacaklardı. İkincisi, zorlanan şirketler yeni dengelere uyum sağlayabilmek için gerekli verimlilik artışlarını çeşitli nedenlerle sağlayamadılar.
Genelde, ayakta kalmanın tek yolu olarak Türk Lirası’nın değer kaybetmesi görülüyor. Bir anlamda, "devalüasyon" ekonominin belli bir bölümü için "oksijen" gibi görülmeye başlandı. Bir kereye mahsus bir kur ayarlamasıyla sorunların çözülebileceği düşünülüyor. Çözüm o denli kolay değil.
ÇÖZÜM DEVALÜASYON MU?
Konuya daha analitik yaklaşma eğiliminde olanlar böyle bir çözümün yaratacağı olumsuzlukların da farkındalar. Onlara göre, kısa süre için olumsuzluklar göğüslenerek ekonomide yaşlanan zorluklar aşılabilir. Yani, bir süre için enflasyonun artması dünyanın sonu değildir. Ama, sürekli değerlenen bir parayla dünyanın sonunu yakında görebiliriz.
Tarihimiz boyunca ekonomik sorunların aşılmasını hep paramızın değerini düşürerek bulmaya çalışmışız. Ama, paramızın değerinin düşmesini zorunlu kılmayacak ekonomik dengeleri oluşturmaktan hep kaçınmışız. Dolayısıyla, belli devrelerde hep paramızın değerini düşürmek zorunda kalmışız. Bu kısır döngüyü bir türlü kıramıyoruz.
Bir paranın değerinin düşmesini zorunlu kılan en önemli etken enflasyondur. Enflasyonu ihmal edilebilir düzeylere indiremediğimiz sürece "devalüasyon" olgusuyla her zaman yaşamak zorunda kalacağız. Çözüm, biraz enflasyon yaratarak "suni solunum" yoluyla ekonomik birimleri rahatlatmak değil, enflasyonu indirerek suni solunuma gerek duyulmayacak ortamı yaratmaktır. Yani, kalbi düzeltip damarları açmak gerekiyor.
Bir paranın değerinin düşmesini zorunlu kılan bir diğer önemli etken üretimde verimlilik artışlarının rekabet içindeki diğer ülkelerin gerisinde kalmasıdır. Verimlilik artışı sağlayamadan, diğer ülkelerin verimlilikte gerisinde kalarak "devalüasyon" yoluyla çözüm bulunabileceği düşüncesi yanlıştır. Bu yaklaşım da suni solunumdan farksızdır. Kalıcı çözüm verimlilik artışlarına odaklanmaktır.
ÇIKMAZ YOL
Geldiğimiz noktada, çözüm kur ayarlaması değil, bugünkü kur dinamikleri içinde yaşamayı becerebilmektir. Ekonomik birimler geçmişteki deneyimleriyle "bir gün kurlar zaten ayarlanır" beklentisiyle seslerini yükseltiyorlar. Bu şekilde, devalüasyon beklentileri de giderek güçleniyor. Biraz enflasyon yaratarak dünyanın sonu gelmez anlayışı daha çok taraftar bulmaya başlıyor.
Halbuki, döviz kurlarının zordaki şirketleri ve sektörleri kurtarabilecek düzeye gelmesi Türkiye ekonomisinin çok ciddi bir krize girmesi anlamına gelir. Böyle bir ortamda, kurlar yoluyla sağlanmaya çalışılan suni solunum damarların kesilmesiyle hiçbir işe yaramayacaktır.
Türkiye ekonomisinin kurtuluşunun birbirinden ayrılamayacak iki yolu vardır: enflasyonun düşürülmesi ve üretimde verimlilik artışları. Bu iki gelişmeyi engelleyecek ya da tersine çevirecek yaklaşımlar ekonomiyi çıkmaza götürmekten başka bir işlev görmez.