BUGÜNKÜ ekonomik dengelerden memnun olmayanlar giderek artıyor. Sorunların çözümü genellikle "biraz enflasyondan zarar gelmez" yaklaşımıyla bulunmaya çalışılıyor. Halbuki, Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümünün asıl yolu enflasyonu acilen düşürmektir.
Bir çeşit "sürdürülemezlik" yaşanıyor. Ya bugünkü dengelerin sürdürülebilmesi için enflasyon çok yüksek ya da arzulanan ekonomik dengeler için bugünkü enflasyon düzeyi çok düşük. Enflasyonun düzeyini veri alıp dengeleri değiştirmeye çalışmak yerine, enflasyonu kalıcı olarak düşürmek uzun dönemde Türkiye ekonomisinin yararınadır.
ZAMAN DEĞİŞİYOR
Otuz yılı aşkın bir süre yüksek enflasyonla yaşamış bir toplumda enflasyonun kalıcı olarak düşük düzeylere gelmesi önünde içsel ve dışsal engeller oluyor. Türkiye şimdi bu engellere takılıyor.
Sorunların en büyüğü enflasyon beklentilerindeki katılıklar gibi görünüyor. Beklentilerdeki katılıklar ekonomik birimlerin yüksek enflasyon döneminde edindikleri fiyatlandırma alışkanlıklarının devam etmesine neden oluyor. Enflasyon, ekonomik birimleri şaşırtıp beklentilerin üzerinde düşse dahi, "nasıl olsa yine çıkar" beklentisiyle ekonomik birimler davranışlarını değiştirmede isteksiz oluyorlar.
Bir başka sorun, çeşitli kaygılar ve etkilerle para otoritesinin enflasyonun az da olsa çıkışına göz yumuyor görünmesidir. Örneğin, 2006 yılında döviz kurlarının ortalama fiyatları etkileyecek boyutlarda sıçramasına izin verilmesi bir şansızlıktı. "Nasıl olsa yine çıkar" beklentileri içindeki ekonomik birimleri haklı çıkardı. Nedeni ne olursa olsun, bu örneklerin artması enflasyon beklentilerini daha da katılaştırıyor.
Enflasyon hedeflemesinin ilk iki yılda başarısız olması ve Merkez Bankası’nın bu alanda itibar yitiriyor olması da enflasyonu indirme mücadelesinde yaşanan olumsuzlukların biri. Enflasyon hedeflemesine erken geçildiği dahi iddia edilebilir. Belki, enflasyon birkaç yıl yüzde 10 civarında debelendikten sonra enflasyon hedeflemesine geçilseydi, bu yaklaşım "enflasyona son bir darbe" olarak kullanılabilirdi. İsrail böyle yapmıştı. Onlar da aynı uluslararası fiyatlara muhatap oldukları halde, İsrail’de de enflasyon artıyor, ama geldiği yer yüzde 3’ün biraz üzerinde. Bizim elimizde "son bir darbe" vuracak alet de kalmadı.
Uluslararası finansal konjonktür son döneme kadar bizim gibi ülkelerin yararınaydı. O da dönmüş görünüyor. Küresel ekonomik büyümenin düşmesiyle petrol fiyatlarının düşmesi enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırabilir. Şimdilik böyle bir eğilim de görülmüyor.
ENFLASYON YÜKSEK
Enflasyonla mücadelenin ilk üç yılında (2002-2004), Türkiye ekonomisinde enflasyon hızla düşerken, ekonomik büyüme de uzun dönemli ortalamanın oldukça üzerinde gerçekleşti. Bir anlamda, enflasyonu düşürmenin kitleler üzerindeki maliyeti bir ölçüde hafifledi. Nedenleri ne olursa olsun, bu küçümsenmeyecek bir lükstü.
Şimdi bir başka döneme girdik. Önümüzdeki dönemde enflasyonla gerçekten mücadele etmek istiyorsak, ekonomik büyümeden de feragat etmeyi göze almamız gerekebilecektir. Dolayısıyla, enflasyonla mücadele daha sevimsiz hale gelmektedir. Bu da, enflasyonla mücadeleyi sulandırma girişimlerini doğal olarak artıracaktır. Yani, Merkez Bankası’nın işi daha da zorlaşıyor.
Ama, "biraz enflasyondan zarar gelmez" yaklaşımı bize bugünleri de aratabilir. Bu aşamada yapılabilecek en büyük yanlış bugünkü enflasyon düzeyini yeteri kadar düşük görmektir.